tag:blogger.com,1999:blog-65689771836599834252024-03-28T02:54:33.273+03:00Kadın Sağlıklı YaşamÇok özel bilgilerle dopdolu KADIN SAĞLIKLI YAŞAM sitemizde kadına özel sağlık bilgileri verilmektedir. Kadınların sağlığı bizim için önemli. Kadına özel sağlık bilgileri için sizi bekliyoruz. VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.comBlogger6592125tag:blogger.com,1999:blog-6568977183659983425.post-24978238252582415352024-03-26T13:07:00.014+03:002024-03-26T13:08:28.550+03:00Sağlıklı atıştırmalıklarla kilo artışı önlenebilir<div style="background-color: white; color: #222222;"><a data-saferedirecturl="https://www.google.com/url?q=https://1.bp.blogspot.com/-1l5kat7u1js/XkEkHcpbk2I/AAAAAAABhpc/Cwsnwl0zMGECGEt_-GJl3hhaaqM4pWo-gCLcBGAsYHQ/s1600/Sa%2525C4%25259Fl%2525C4%2525B1kl%2525C4%2525B1%252Bat%2525C4%2525B1%2525C5%25259Ft%2525C4%2525B1rmal%2525C4%2525B1klarla%252Bkilo%252Bart%2525C4%2525B1%2525C5%25259F%2525C4%2525B1%252B%2525C3%2525B6nlenebilir.jpg&source=gmail&ust=1711533955943000&usg=AOvVaw0S6QX4etMrx53fFPrGZB6O" href="https://1.bp.blogspot.com/-1l5kat7u1js/XkEkHcpbk2I/AAAAAAABhpc/Cwsnwl0zMGECGEt_-GJl3hhaaqM4pWo-gCLcBGAsYHQ/s1600/Sa%25C4%259Fl%25C4%25B1kl%25C4%25B1%2Bat%25C4%25B1%25C5%259Ft%25C4%25B1rmal%25C4%25B1klarla%2Bkilo%2Bart%25C4%25B1%25C5%259F%25C4%25B1%2B%25C3%25B6nlenebilir.jpg" style="color: #1155cc;" target="_blank"><span style="font-family: inherit;"><img border="0" class="CToWUd" crossorigin="" data-bit="iit" src="https://1.bp.blogspot.com/-1l5kat7u1js/XkEkHcpbk2I/AAAAAAABhpc/Cwsnwl0zMGECGEt_-GJl3hhaaqM4pWo-gCLcBGAsYHQ/s1600/Sa%25C4%259Fl%25C4%25B1kl%25C4%25B1%2Bat%25C4%25B1%25C5%259Ft%25C4%25B1rmal%25C4%25B1klarla%2Bkilo%2Bart%25C4%25B1%25C5%259F%25C4%25B1%2B%25C3%25B6nlenebilir.jpg" /></span></a></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><b>Sigarayı bırakan kişilerde zaman zaman beslenme konusunda yeni alışkanlıkların ortaya çıkabileceğini, bu durumun da kilo artışına yol açabileceğini belirten uzmanlar, sağlıklı beslenme alışkanlıkları ile sigaranın verdiği hazzın yerinin doldurulabileceğini vurguluyor. </b><br /><br />Uzmanlara göre, el alışkanlığı haline gelen sigara yerine çiğ badem, fındık ve kaju tüketilebilir. Canınız sigara çektiğinde yudum yudum içeceğiniz su ise aynı zamanda metabolizmanın hızlanmasına yardımcı olabilir.<br /><br />Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi <u><b>Beslenme ve Diyet Uzmanı Özden Örkçü</b></u>, sigarayı bırakanlarda kimi zaman beslenme alışkanlıklarının değiştiğini, kimi zaman yeni alışkanlıklar kazanıldığını, bu durumun da kilo artışına yol açtığını söyledi.<br /><br />Özden Örkçü, "Alınan psikolojik destekler ve medikal tedaviler sonrasında, yoksunluk durumunda kafein ve yemekle o boşluğu doldurmak, 'sigarayı bıraktım kilo aldım' durumuyla bizi karşı karşıya bırakır. Yeri yemekle doldurulmaya çalışılan sigara, akla her geldiğinde ceplerde taşınan şekerler, drajeler ya da kuru yemişlerle kendimizi oyalama çabası içerisine gireriz, bu da bize ekstra kalori almamıza ve devamında kilo artışına neden olur" diye konuştu.<br /><br /><b>Çiğ yemişleri tercih edin!</b><br /><br />Beslenme ve Diyet Uzmanı Özden Örkçü, sigarayı bırakma döneminde ortaya çıkan yeni alışkanlıkların daha sağlıklı seçeneklerle karşılanabileceğini belirterek şu tavsiyelerde bulundu:<br /><br />El alışkanlığı haline gelmiş sigara tüketiminin yerini, kavrulmuş tuzlu kuru yemişler yerine, çiğ badem, fındık ve kaju tercih edilebilirsiniz.<br /><br /><b>Kahve yerine bitki çayları tüketilebilir</b><br /><br />Kahvenin yanında sigara içme alışkanlığınız varsa ya da sigara içmenizi tetikleyecek hareketleriniz yerine bitki çayları, aromalı sular (tarçınlı, karanfilli sular – nane, limonlu sular..) tercih edebilirsiniz.<br /><br /><b>Yemek sonrası meyve ve sütlü tatlı alınabilir</b><br /><br />Yemek sonrası içilen sigaraların yerini ise kuru meyvelerle ya da kendinizin de kolaylıkla hazırlayacağı düşük kalorili tatlılara, meyve ya da sütlü tatlılara yer açabilirsiniz.<br /><br /><b>Yudum yudum su, sigara isteğini bastırır</b><br /><br />Canınız her sigara içmek istediğinde ise yanı başınıza su alın ve yudum yudum içmeye başlayın, böylece su içme alışkanlığınız yoksa su içme alışkanlığı kazanırsınız. Unutmayın su içmek metabolizmanızın da hızlanmasına yardımcı olacaktır.<br /><br /><b>Lifli yiyecekler tüketin!</b><br /><br />Lifli gıdalar mide boşalmasını yavaşlatarak daha çok tokluk hissi yaratacaktır.<br /><br /></span><h2><b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Bu besinler "mutlu" ediyor</span></b></h2><span style="font-family: inherit;">Beslenme ve Diyet Uzmanı Özden Örkçü, "mutluluk hormonu" olarak da adlandırılan dopamin, serotonin, oksitosin ve endorfin hormonlarının yiyeceklerden de alınabileceğini belirterek sigaranın verdiği hazzın aşağıdaki besinlerden de sağlanabileceğine dikkat çekti.<br /><br /><b>Meyveler;</b> Muz , kivi , ananas , erik, greyfurt, mango, tatlı ve sulu ve kavunda yüksek serum konsantrasyonu var. Bu da serotonin üretiminde kullanışlı hale getiriyor. Domates ve avokadoda beyinde serotonini optimal düzeye getirmek için gerekli besin öğelerinden zengindir.<br /><br /><b>Sebzeler;</b> Mısır, brokoli, karnabahar, brüksel lahana, ıspanak, kuşkonmaz gibi yeşil yapraklı sebzeler, serotoninden zengin, kabuklu fırınlanmış patates ve mantar. Soya ürünleri (tofu, soyasütü, soyafasülyesi) serotonin seviyelerinin stabil kalmasına yardımcı oluyor.<br /><br /><b>Baklagiller;</b> Mercimek, maş fasulyesi, nohut, bezelye, lima fasülyesi ve diğer fasülye çeşitleri vb. Humus, mercimek çorbası ve bu ürünler ile yapılmış besinler serotoninin iyi kaynaklarıdır.<br /><br /><b>Kakao; </b>Yüksek oranda fenilalanin içerir, depresyon tedavisinde kullanıldığı çalışmalar mevcut. Serotonin üretimini artırır . %70 ve üstü kakao içeren bitter çikolatalar tercih edilebilir.<br /></span></div><div style="background-color: white; color: #222222; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small;"><br /></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0Türkiye38.963745 35.24332210.653511163821157 0.08707199999999915 67.273978836178856 70.399572tag:blogger.com,1999:blog-6568977183659983425.post-46248684229509162012024-03-26T13:04:00.006+03:002024-03-26T13:05:46.935+03:00Uyku sorunlarının çözümü için 5 önemli öneri<div><a data-saferedirecturl="https://www.google.com/url?q=https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiyvXp-aJkE6arRN4J3CcxipP0F6B9hT6I2P9iZFzNpOOPG5_s0jG6in0-uY8nudvdg19-TF90uHDyrNt2fUXcxHImQrAtUKt_xB6l6-FLxIKuqZOkqwCAH0UeNEZjmZgG9uJ7gFXDjVw8PFP_FWGXdu61ncwQbqlI9L6Fqtv2UKYGW09FY7t7KSWDx_g/s800/Uyku%2520sorunlar%25C4%25B1n%25C4%25B1n%2520%25C3%25A7%25C3%25B6z%25C3%25BCm%25C3%25BC%2520i%25C3%25A7in%25205%2520%25C3%25B6nemli%2520%25C3%25B6neri.jpg&source=gmail&ust=1711533773953000&usg=AOvVaw1s2USg4n3P2rGVbQInvVaU" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiyvXp-aJkE6arRN4J3CcxipP0F6B9hT6I2P9iZFzNpOOPG5_s0jG6in0-uY8nudvdg19-TF90uHDyrNt2fUXcxHImQrAtUKt_xB6l6-FLxIKuqZOkqwCAH0UeNEZjmZgG9uJ7gFXDjVw8PFP_FWGXdu61ncwQbqlI9L6Fqtv2UKYGW09FY7t7KSWDx_g/s800/Uyku%20sorunlar%C4%B1n%C4%B1n%20%C3%A7%C3%B6z%C3%BCm%C3%BC%20i%C3%A7in%205%20%C3%B6nemli%20%C3%B6neri.jpg" style="color: #1155cc;" target="_blank"><img alt="Uyku sorunlarının çözümü için 5 önemli öneri" border="0" class="CToWUd" data-bit="iit" src="https://ci3.googleusercontent.com/meips/ADKq_NaT6T0jHpdRIlX5FZM47RVJxwl_nB1DRerN5DQ4YnaHQI52xAJyYIfMJEsUjkSF1I2oFh7GQGDICJPrEOTmABlQi9I7FhwggoEpi7puYr5KrAIxNuyM-qCSYM0CPjMFHNkAWTWgtSBz_aamhREKDYJl39Aa0C-Z0L8nhCd3F9aBGN6c49kxsKFw9xbAThC28x_-YeFHeIVVZopEwkbW8tSca_NWEeo2TF_prqWYttT-WrMGmdItxljAFLfq6SCnyNIIeqaCAhn8Hf-Hu3kRHfi5FSCuzGeyWJsyO7k6XP7bwvX3x1M5_KeXlvmJjfweS7bpwMxtCjycW10_qx-IHqSobSZH2pOcevGa_PTHBfY9asqt4aNF2nI0ndXTNWjU1TNCpCqHUrxUh77UqKs9HfNM9qm8npRdo5CXW8Jex3v0tUvfF0racBPBtTRwxnOnGvwg5TQf5oWinxj68o9URp_HF10MLAmTK33MOTJ0ag5VSgxYyebFLiQbUnk9Iezz=s0-d-e1-ft#https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiyvXp-aJkE6arRN4J3CcxipP0F6B9hT6I2P9iZFzNpOOPG5_s0jG6in0-uY8nudvdg19-TF90uHDyrNt2fUXcxHImQrAtUKt_xB6l6-FLxIKuqZOkqwCAH0UeNEZjmZgG9uJ7gFXDjVw8PFP_FWGXdu61ncwQbqlI9L6Fqtv2UKYGW09FY7t7KSWDx_g/s16000/Uyku%20sorunlar%C4%B1n%C4%B1n%20%C3%A7%C3%B6z%C3%BCm%C3%BC%20i%C3%A7in%205%20%C3%B6nemli%20%C3%B6neri.jpg" title="Uyku sorunlarının çözümü için 5 önemli öneri" /></a></div><br /><div><b>Gizemi henüz çözülemeyen uyku konusunda son yıllarda çok sayıda araştırma yapılıyor. Araştırmalarda uyku sorunu toplumda % 20-40 arasında görülüyor. </b></div><div><br /></div><div>Geceleri 5 saatten daha az uyuyan 50 yaş üstü kişilerde kronik sağlık sorunlarının ortaya çıkma riski giderek artıyor. Uyku yoksunluğunun beyin, kalp-damar, mide-bağırsak, endokrin ve bağışıklık sistemleri üzerinde zamanla olumsuz etkileri ortaya çıkıyor. Kaliteli bir uyku için bazı pratik önerileri uygulamak gerekiyor. Memorial Kayseri Hastanesi Nöroloji Bölümü’nden Prof. Dr. Nergiz Hüseyinoğlu, uyku ile ilgili bilgi vererek önerilerde bulundu.</div><div><br /></div><div><b>Uyku kalitesini koruyun</b></div><div><br /></div><div>Uyku, canlılar için dinlenme ve onarım sürecidir. İnsanlar düzenli olarak uyuduğunda kalp ve damar, solunum, sinir, endokrin, mide- bağırsak ve bağışıklık sisteminde onarım ve vücut organizasyonunda değişiklikler olmaktadır. Bu sürecin başında olan merkezi sinir sistemi bir komuta merkezidir. Beynin tüm merkezleri, bu süreçte belirli önemli bir görev üstlenmektedirler. Örneğin, beyin sapından hipotalamusa, orta beyne ve beyin korteksine doğru uzanan yolaklar ve nörotransmitterler (aktif maddeler) devreye girmektedir. Uyanık olma ve uykuyu regüle eden beyin bölgeleri sağlıklı uyku sırasında birbirine dengeli geçiş yaparak uykuya geçişi, uykunun süresini ve evrelerini ve uyanma saatini belirlemektedir. Uykunun NREM süresi boyunca kalp kasında relaksasyon yani gevşeme, kan basıncında, solunum hızında ve metabolik hızda azalma ortaya çıkmaktadır. Uyku sürecinde beyin ve bağışıklık sistemi arasında da karşılıklı haberleşme ve etkileşim olduğu bilinmektedir. Endokrin sistemde de uyku sırasında bazı değişiklikler meydana gelmektedir. Normal uyku sırasında büyüme hormonu ve prolaktin salgısı artarken, kortizol ve tiroit stimulan hormon salgısı azalmaktadır. Bu nedenle yeterli süt salgısının olması için emziren annelerin uykularına dikkat etmeleri ve yeterince uyumaları önerilmektedir.</div><div><br /></div><div><b>Uyku süreleri kişiye göre değişiyor</b></div><div><br /></div><div>Kimin kaç saat uyuması gerektiğinin kişiye göre değerlendirilmelidir. Bu konuda her yaş için kesin sınırlar yoktur. Bazı insanlar günlük 5-6 saat uyduğunda ve uyandığında kendilerini dinlenmiş ve enerjik hissederken, bazıları ise 9-10 saat uyuduktan sonra kendilerinin çok iyi dinlendiğini belirtmektedir. Genel olarak 1 yaşından küçük çocuklar günde ortalama 10-16 saat uyurken, ergenlik çağındaki çocukların uyku süresi 8-12 saat olması beklenir. Erişkin insanların uyku süresi yaklaşık 6-9 saat arasında değişmektedir. Yaşlandıkça uyku süresi azalmakta ve uyku daha yüzeyel bir hal almaktadır. Sağlıklı bireyler genellikle gece 1-2 defa uyanarak blok halinde uyur. Gece uykusunun belirli evreleri vardır ve bu evreler birbirine ardışık bir geçiş gösterir. Gece uykusunun sık bölünmesi bu uyku mimarisinin bozulmasına sebep olabilmektedir. Gece uykusu bölünen kişiler gün içinde yorgun, sinirli olmakta, dikkat ve konsantrasyon eksikliği yaşamaktadır. Özellikle vardiyalı çalışan insanlarda olağan uyku saatlerinde meslek gereği uyanık kaldıkları için sıkça dikkat eksikliği, aşırı uyku hali, ruhsal ve fiziksel performans düşüklüğü görülmektedir. Özellikle yaş ilerledikçe, vardiyalı çalışmaya adapte sorunu ortaya çıkar. Ayrıca bu insanlarda uykuya dalma ve sürdürme güçlüğü ile dinlendirici olmayan, yüzeyel uyku da sık görülmektedir. Uykusuzluk kadınlarda erkeklere göre 1,5 katı daha fazla görülmektedir. Özellikle de menopoz sonrası kadınlarda gece terlemeleri ve ateş basmaları nedeniyle uykusuzluk daha fazla ortaya çıkmaktadır. </div><div><br /></div><div><b>Çok fazla uyumak da iyi değil</b></div><div><br /></div><div>Gerektiğinden az uyumak kronik hastalıkların dışında belli başlı sorunlara neden olmaktadır. Uykusuzluk, vardiyalı çalışma gibi nedenlerle yeterli süre uyuyamayan insanlarda baş ağrısı, yorgunluk, kırgınlık, enerji ve motivasyonda azalma, ruh hali değişkenliği, trafikte araç kullanırken hata yapma olasılığı, okul performansında azalma, mesleki performansta düşme gibi sorunlar ortaya çıkmaktadır. Ayrıca çok uyumak veya aşırı uykululuk hali de çok önemsenmeyen bir durumdur. Bu sorun, altta yatan başka bir sorun ve hayatı tehdit eden hastalıkların habercisi olabilir. Başta tıkayıcı uyku apnesi olmak üzere, narkolepsi ve uykuda hareket bozukluğu hastalıklarının gün içinde ortaya çıkan tezahürüdür. Ayrıca depresyon, bunama, kalp, şeker hastalığı ve akciğer hastalıklarında da gün içinde aşırı uykululuk ve çok uyuma gibi belirtiler görülmektedir. Kaliteli bir uyku sonrası kendimizi dinlenmiş ve enerjik hissetmemiz beklenen bir durumdur. İyi bir uyku uyunmadığının kanıtları ise uyandıktan sonra ortaya çıkan yorgunluk, halsizlik, iş ve okul performansında düşme, ruh halinde dalgalanmalar ve odak bozukluğudur. </div><div><br /></div><div><b>Bağışıklık sistemi uykuyla bağlantılı</b></div><div><br /></div><div>Uyku ile bağışıklık sistemi arasında karşılıklı düzenleyici bir bağlantı vardır. Kaliteli bir uyku uyuyan hastaların bağışıklık sisteminin uyku süresince onarıldığı bilinmektedir. Hastalıkların kolay bir şekilde atlatılabilmesi için yeterli uykuya ihtiyaç vardır. Öte yandan kronik uyku yoksunluğu yaşayan insanlar daha kolay hastalanabilmektedir. Bilimsel çalışmalar göstermiştir ki, uyku yoksunluğu sırasında bağışıklık sistemine ait bazı değerler baskılanmakta, bazıları da aktive olmaktadır. Bağışıklık sisteminin de uyku üzerine düzenleyici bir etkisi vardır. Bazı moleküllerin, örneğin sitokinlerin artışı, uyku kalitesini ve mimarisini bozmaktadır. Bilimsel verilerin ışığında değerlendirildiğinde, bağışıklık sisteminin iyi çalışması için yeterli ve kaliteli uykuya ihtiyaç olduğu görülmektedir. </div><div><br /></div><h3>Uykusuzluğa iyi gelen öneriler</h3><div><br /></div><div>Hem kronik hem de akut uykusuzluğun temel sebebinin, strese maruz kalma ve depresyon ile anksiyete gibi psikiyatrik bozukluklar olduğu yapılan araştırmalarda belirlenmiştir. Bunun dışında uykusuzluğa; ortamın gürültüsü, ısısı ve ışığı, yaş, madde ya da ilaç bağımlılığı ile kişinin solunum ve kalp hastalıkları, huzursuz bacaklar sendromu, uyku apnesi ve kötü uyku hijyeni neden olmaktadır. </div><div><br /></div><div>Öncelikli olarak uyku hijyeninin gözden geçirilmesi ve düzeltilmesi gerekir. Uyku hijyeni konusunda uzmanlar tarafından bilgilendirme yapılmalı kişinin daha doğru ve sağlıklı uyku alışkanlıkları kazanması hedeflenmelidir.</div><div><br /></div><div><ul><li style="margin-left: 15px;">Uyku sorunu olanların her gece aynı saatte yatması ve her sabah aynı saatte kalkması, gündüz uykusundan kaçınması önerilmelidir. </li><li style="margin-left: 15px;">Yatak odasında ses, ışık ve ısı düzenlemesi yapmak önemlidir. </li><li style="margin-left: 15px;">Yatma saatinden en az 6 saat önce kafeinli içecekleri tüketilmemeli, uyku saatine yakın saatlerde yemek yenmemelidir. </li><li style="margin-left: 15px;">Uyku öncesi alkol ve tütün kullanılmamalıdır</li><li style="margin-left: 15px;">Yatma saatinden 3-4 saat öncesine kadar yoğun ve yorucu fiziksel aktivitelerden uzak durulmalıdır. </li></ul></div><div><br /></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0Türkiye38.963745 35.24332210.653511163821157 0.08707199999999915 67.273978836178856 70.399572tag:blogger.com,1999:blog-6568977183659983425.post-76808956377224465052024-03-26T12:27:00.004+03:002024-03-26T12:27:49.968+03:00Kartvizit Baskı<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhhNv09iStKKR7TdRbdi23m-_OZ1H7ziPE4DymLsty9vcYLh3w-LbomPMGV5uIil_3EamIkfDDiX732VgbxVKKiQ5iH9pyQeGSv8Xp67sel8UGrSyaGKY4nRxk9-zSD8-L1bpm4vL31Q6sYzj8Y-OYbi1mGHiv0Xx1j2QM86zvAi4W61ZytIRIoOaBMrtMC/s625/kartvizit%20bask%C4%B1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="Kartvizit Baskı" border="0" data-original-height="575" data-original-width="625" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhhNv09iStKKR7TdRbdi23m-_OZ1H7ziPE4DymLsty9vcYLh3w-LbomPMGV5uIil_3EamIkfDDiX732VgbxVKKiQ5iH9pyQeGSv8Xp67sel8UGrSyaGKY4nRxk9-zSD8-L1bpm4vL31Q6sYzj8Y-OYbi1mGHiv0Xx1j2QM86zvAi4W61ZytIRIoOaBMrtMC/s16000/kartvizit%20bask%C4%B1.jpg" title="Kartvizit Baskı" /></a></div><div><br /></div><div>Kartvizit baskısı, iş dünyasında ve profesyonel iletişimde önemli bir rol oynayan bir unsurdur. Bir kartvizit, bir kişinin veya bir işletmenin temel iletişim bilgilerini içeren küçük bir kağıt parçasıdır. Adı, unvanı, iletişim bilgileri ve genellikle şirketin logosunu içeren kartvizitler, kişisel markalaşmanın ve işletmelerin tanıtımının temel bir parçasıdır. Kartvizitlerin kaliteli ve dikkat çekici bir şekilde basılması, bir kişinin veya işletmenin profesyonel imajını yansıtmada kritik öneme sahiptir.</div><div><br /></div><div>Kartvizit baskısı, birçok farklı yöntem ve teknik kullanılarak gerçekleştirilebilir. Geleneksel olarak, kartvizitler ofset baskı, dijital baskı veya ofset baskı gibi yöntemlerle üretilir. Ofset baskı, yüksek kaliteli ve büyük miktarlarda kartvizitlerin basılması için idealdir. Diğer yandan, dijital baskı daha küçük miktarlarda ve daha hızlı bir şekilde kartvizit üretimi için tercih edilebilir. Hangi baskı yönteminin kullanılacağı, baskı adedi, tasarım kompleksitesi ve bütçe gibi faktörlere bağlı olarak değişir.</div><div><br /></div><div><b><a href="https://www.tekinozalit.com/urun-kategori/kurumsal-urunler/kartvizit/" target="_blank">Kartvizit baskı</a></b> aşamasında dikkat edilmesi gereken bir diğer önemli faktör ise kullanılacak kağıt ve kaplama türüdür. Kaliteli bir kartvizit, sağlam bir kağıda ve gerektiğinde ek bir koruma katmanına sahip olmalıdır. Parlak veya mat kaplama gibi farklı kaplama seçenekleri, kartvizitin görünümünü ve dayanıklılığını artırabilir. Ayrıca, özel efektler veya kabartma gibi özel baskı teknikleri de kartvizitin dikkat çekiciliğini artırabilir.</div><div><br /></div><div><b><a href="https://www.tekinozalit.com/urun-kategori/kurumsal-urunler/kartvizit/" target="_blank">Kartvizit baskı</a></b> sürecinin önemli bir adımını oluşturur. Göz alıcı bir tasarım, kartvizitin insanların akılda kalmasını sağlayabilir ve işletmenin imajını güçlendirebilir. Renk seçimi, yazı tipi ve logo yerleşimi gibi tasarım unsurları, kartvizitin etkisini büyük ölçüde belirler. Profesyonel bir tasarımcının desteği, kartvizitin etkili bir şekilde tasarlanması ve baskıya hazırlanması sürecinde büyük önem taşır.</div><div><br /></div><div>Kartvizit baskısının önemi, dijital çağda bile azalmamıştır. Karşılıklı iş görüşmeleri, toplantılar veya profesyonel etkinlikler gibi durumlarda, kartvizitler hala işletmelerin ve bireylerin iletişim bilgilerini paylaşmanın en yaygın ve etkili yoludur. Kaliteli ve dikkat çekici bir kartvizit, kişisel veya kurumsal imajın güçlendirilmesine ve potansiyel müşterilerle veya iş ortaklarıyla olumlu bir ilk izlenim bırakılmasına yardımcı olabilir.</div><div><br /></div><div>kartvizit baskısı işletmelerin ve bireylerin profesyonel iletişim stratejilerinin önemli bir parçasıdır. Kaliteli bir kartvizit, güvenilirliği yansıtır ve işletmenin veya bireyin imajını güçlendirir. Doğru baskı yöntemi, kağıt ve tasarım seçimi, kartvizitin etkisini artırabilir ve hedef kitle üzerinde daha uzun süreli bir etki bırakabilir. Bu nedenle, kartvizit baskısı sürecinde dikkatli bir planlama ve profesyonel destek önemlidir.</div><div><br /></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0Türkiye38.963745 35.24332210.653511163821157 0.08707199999999915 67.273978836178856 70.399572tag:blogger.com,1999:blog-6568977183659983425.post-89623953226523087382024-03-25T19:17:00.002+03:002024-03-25T19:17:54.859+03:00Sağlıklı menopoz için 8 etkili öneri!<div style="background-color: white; color: #222222;"><div style="font-size: small;"><a data-saferedirecturl="https://www.google.com/url?q=https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEijeYGOCwvqVO37k4Cp-t4_lsIImpToC-kiinArTZMhkdDa0_jyBhI_7--jvyHxKR9bKYC6yotiiu0TVpZB4ck2KctbOLye-H17HLl5NVN2nPqab--9-nYXGSV9gcfJBh_c_M-stXfrUGEiyOGrR9uPPMUvcUFQtSkPqT3lWXENBAU6GejDsBCmJpyhNA/s800/1671173913_2.jpg&source=gmail&ust=1711469676264000&usg=AOvVaw3EI2p9o7vetCIbtaJ_kpLm" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEijeYGOCwvqVO37k4Cp-t4_lsIImpToC-kiinArTZMhkdDa0_jyBhI_7--jvyHxKR9bKYC6yotiiu0TVpZB4ck2KctbOLye-H17HLl5NVN2nPqab--9-nYXGSV9gcfJBh_c_M-stXfrUGEiyOGrR9uPPMUvcUFQtSkPqT3lWXENBAU6GejDsBCmJpyhNA/s800/1671173913_2.jpg" style="color: #1155cc;" target="_blank"><span style="font-family: inherit;"><img alt="Sağlıklı menopoz için 8 etkili öneri!" border="0" class="CToWUd" data-bit="iit" src="https://ci3.googleusercontent.com/meips/ADKq_NYxTr75Rr3_7ock_k4jbAmu9B0Er2KaaoDS8dYffW3DcJ81u6exn2L7S2Lm2N-vJZljmhx7-1Ji-lRV2fdhz3c5dycs4Pd3qkzLFbFYA1Gv51DD-s_A52XNYI6YNZKwvVJkQLoyS_2uyRCqE6CX1B672pqQe52f_32spQgWt4QUdN0rpHgOPybMvft31meAI094PkafRMSymkYtbyQd6st5mh_XG-nxPDqKXBMfIapFJUmc5vBJ5plvmr1t8XJN42tezt1zN7qkJ4H3Dx0_f6OzNJtzaiC0crgKqAEFA8TqbrXPnTt43UtfhO_j7pulz8k8roAg99Z0aJ5Xc65B9bV8nF7R9ZNJPeFCpICy9-FL-QX8UjpRXFnAIe8LgnM4rLireP9cHA=s0-d-e1-ft#https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEijeYGOCwvqVO37k4Cp-t4_lsIImpToC-kiinArTZMhkdDa0_jyBhI_7--jvyHxKR9bKYC6yotiiu0TVpZB4ck2KctbOLye-H17HLl5NVN2nPqab--9-nYXGSV9gcfJBh_c_M-stXfrUGEiyOGrR9uPPMUvcUFQtSkPqT3lWXENBAU6GejDsBCmJpyhNA/s16000/1671173913_2.jpg" title="Sağlıklı menopoz için 8 etkili öneri!" /></span></a></div><b><span style="font-family: inherit;">Ateş basması, terleme, unutkanlık, uykusuzluk, ciltte yaşlanma, cinsel yaşam şikayetleri, depresyon… </span></b></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;">Menopozun ilk döneminde ortaya çıkan ve giderek artış gösteren bu yakınmalara zamanla kalp damar hastalıkları ve osteoporoz gibi çok daha ciddi sağlık sorunları eşlik edebiliyor. Ancak doğurganlığın sona erdiği dönem olan menopoz yaygın inanışın aksine hastalık değil, aslında yeni bir yaşama geçişin başlangıcı. Üstelik günümüzde tedavi ve doğru yaklaşımlarla sağlıklı ve oldukça aktif bir hayat sürmek mümkün oluyor. </span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;">Acıbadem Ataşehir Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Özge Kaymaz Yılmaz, menopoz tedavisinin amacının bu dönemde ortaya çıkan şikayetlerin giderilmesi, dolayısıyla kadının yaşam kalitesinin yükseltilmesi olduğuna dikkat çekerek, “Menopozdaki yakınmaların esas sebebi, östrojen eksikliği oluyor. Hormon replasman tedavisi östrojeni artırarak ve progesteronla dengeleyerek menopoz semptomlarını hafifletiyor. Bugün çekinceler devam etse de menopoz sonrası hormon kullanan sağlıklı kadınların, kullanmayanlara göre yüzde 20 oranında daha uzun yaşadıklarını biliyoruz. Kadınlar bu süreci bir kayıp değil, yeni bir dönemin başlangıcı olarak kabul ettikleri ve sağlıklarına dikkat ettikleri takdirde, aktif yaşamlarına rahatlıkla devam edebilirler” diyor. </span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><u><b>Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Özge Kaymaz Yılmaz</b></u>, menopoz döneminde dikkat edilmesi gereken kuralları anlattı; önemli öneriler ve uyarılarda bulundu. </span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><b><span style="font-family: inherit;">Hormon tedavisi için doktorunuza danışın</span></b></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;">Menopozun tedavisinde, farmakolojik yöntem olarak, azalan östrojen ve progesteronu yerine koymak amacıyla hormon replasman yöntemine başvurulabiliyor. Tedavi özellikle sıcak basmaları, uyku bozuklukları, vajinal kuruluk, idrar yolu hastalıkları ve psikolojik sıkıntıları büyük ölçüde önlüyor veya hafifletiyor. Ayrıca osteoporoza bağlı gelişen kemik kırıkları, kalp damar hastalıkları, yaşla birlikte görülen bilişsel fonksiyon bozuklukları ve kalın bağırsak hastalıklarının riskini de azaltıyor. Dr. Özge Kaymaz Yılmaz, menopoz sonrası ilk birkaç yıl hormon kullanılmasının meme kanseri riskini pratikte arttırmadığına işaret ederek, “Ayrıca hormon kullanmayı bıraktıktan 5 yıl sonra da bu tedaviye bağlı risk sona ermiş oluyor. Hormon replasman tedavisi uygulanan kadınların takipleri de daha düzenli yapıldığı için erken tanı şansı daha fazla oluyor. Ancak tedavi süreci boyunca kullanılan hormonal ve destek takviyeler için mutlaka hekim gözetiminde kalmak gerekiyor” diye konuşuyor. </span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><b><span style="font-family: inherit;">Düzenli sağlık kontrolü yaptırın</span></b></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;">Menopoz döneminde sağlık kontrollerinizi düzenli yaptırmanız büyük önem taşıyor. Kemik erimesi, meme ile rahim kanseri, kalp ve damar hastalıkları gibi hastalıklara karşı rutin kontrollerinizi aksatmamanız erken tanı ve tedavi imkanı sağlıyor. </span></div><div style="background-color: white; color: #222222; font-size: small;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><h3 style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;">Yeterli ve dengeli beslenin</span></h3><div style="background-color: white; color: #222222; font-size: small;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;">Yeterli ve dengeli beslenmek, bağışıklık sisteminizin güçlü kalmasına, menopoz dönemindeki fazla kilo alımlarını önlemeye ve kas – iskelet sisteminin bu dönemi hasarsız atlatmasına destek oluyor. Ayrıca vücuttaki metabolizma hızının yavaşlaması nedeniyle 50 yaşındaysanız kilo kontrolü için 30 yaşındaki bir kadına göre günlük olarak yaklaşık 200-250 kalori daha az enerji almanız gerekiyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Özge Kaymaz Yılmaz, menopoz döneminde dikkat etmeniz gereken beslenme alışkanlıklarını şöyle anlatıyor. </span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><b>Yüksek lifli besinler tüketin:</b> Menopozda yaşanan sindirim sistemindeki değişiklikler kabızlık, hemoroid, reflü ve safra taşı gibi şikayetlerde artışa yol açabiliyor. Yüksek lifli besinler bağırsak hareketlerini ve emilimini düzenleyerek yarar sağlıyor. Arpa, çavdar, kahverengi pirinç, trüf, kinoa ile birlikte elma ile armut gibi meyveleri ve brokoli, havuç, ıspanak ile bürüksel lahanası gibi sebzeleri sofranızdan eksik etmeyin. </span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><b>Sağlıklı yağlar önemli: </b>Omega 3 yağ asidi, bağırsaklardan kalsiyum emilimini artırarak kalsiyumun kemikte birikmesini sağlamasının yanı sıra tüm hücre zarlarının sağlıklı ve genç kalmasını sağlıyor. Uskumru somon hamsi gibi balıklar ile keten tohumu ve chia tohumunu düzenli tüketmeyi alışkanlık edinin.</span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><b>Proteini aksatmayın: </b>Kemik gücü ve kas kütlesinin azalmasını engellemek veya geciktirmek için günde 1-1,2 gram protein almanız gerekiyor. Et ürünleri, baklagiller, yumurta ve süt ürünlerini düzenli tüketmeye özen gösterin. </span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><b>Günde 4-5 porsiyon sebze-meyve şart: </b>Sebze ve meyveyi düzenli tüketmeniz, içerdikleri zengin vitamin ve mineraller nedeniyle menopoz döneminde çok daha önem taşıyor. Her gün 4-5 porsiyon meyve ve sebze yemeyi ihmal etmeyin.</span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><b><span style="font-family: inherit;"><br /></span></b></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><b>Kalsiyum çok önemli:</b> Kemik erimesine karşı düzenli olarak süt, yoğurt peynir, kalsiyumdan zenginleştirilmiş ekmek veya gevrekler, maydanoz ve lahana gibi yeşil yapraklı sebzeler tüketin. </span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><b><span style="font-family: inherit;">Sporu alışkanlık edinin </span></b></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;">Düzenli spor ve egzersiz yapmak, menopoz döneminde pek çok önemli fayda sağlıyor. Kilo alımından korurken, osteoporozun (kemik erimesi) ilerlemesini de önlüyor. Aynı zamanda uyku rutinini düzenlemeye, kardiyovasküler sistem ile kan basıncında olumlu değişimlere ve sıcak basmalarının hafiflemesine yardımcı oluyor. Bunların yanı sıra psikolojik olarak daha iyi hissedilmesine de destek veriyor. Önemli bir sağlık probleminiz yoksa; yürüyüş, koşu, bisiklet, yüzme veya su egzersizleri gibi aerobik aktiviteyi haftada en az 150 dakika yapmanız öneriliyor. Ayrıca stretching ve denge egzersizleri de kas gücü ile esnekliği artırıyor. </span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><b><span style="font-family: inherit;">Düzenli güneş ışığı şart! </span></b></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;">Osteoporoz riskine karşı yeterli miktarda D vitamini almanız büyük önem taşıyor. Güneş ışınlarının yeryüzüne dik geldiği saatlerde 15-20 dakika güneşe çıkmayı alışkanlık edinin. Yağlı balıklar, yumurta, kırmızı et ve D vitamini ile zenginleştirilmiş gevrekler de fayda sağlayacaktır.</span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><b><span style="font-family: inherit;">Sigara ve alkol kullanmayın</span></b></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;">Sağlığımızı ciddi boyutlarda tehdit eden sigara ve alkol aynı zamanda menopoz döneminde sıcak basması şikayetlerini artırıyor. Alkolün kemik yıkımını artırdığı da yapılan araştırmalarda ortaya konmuş. </span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><b><span style="font-family: inherit;">Çay ve kahveyi sınırlandırın</span></b></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;">Menopozda mesane kapasitesinin azalmasıyla birlikte sık idrara çıkma sorunu yaşanabiliyor. Ayrıca östrojenin azalmasının kolajen dokuyu etkilemesi sebebiyle ürogenital bölgenin daha kuru, daha ince ve daha az elastik hal almasıyla gelişen idrar kaçırmanın önüne geçmek için sıvı alımınız 2 litreden fazla olmamalı. Çay ve kahve diüretik etkileri sebebiyle vücuttan su atılımına yol açıyorlar. Bu nedenle sıvı ihtiyacınızı su, süt ve ayran gibi sıvılardan karşılamaya özen gösterin.</span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><b><span style="font-family: inherit;">Bitkisel takviyelere dikkat! </span></b></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;">Menopoz döneminde dikkat etmeniz gereken bir başka önemli nokta da, bitkisel takviyelere gelişigüzel başvurmamak olmalı. Kırmızı yonca, dong quai (angelica sinensis), çuha çiçeği ve yabani yam (diascorea) gibi diyet takviyelerini, bilimsel kanıtlarının yetersiz olmaları ve yan etki risklerine karşı hekiminize danışmadan asla kullanmayın.</span></div><div style="background-color: white; color: #222222; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small;"><br /></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0Türkiye38.963745 35.24332210.653511163821157 0.08707199999999915 67.273978836178856 70.399572tag:blogger.com,1999:blog-6568977183659983425.post-75800840793644798952024-03-23T13:32:00.000+03:002024-03-23T13:32:39.617+03:00'Amacı olmayan insan hayat yolculuğunda kaybolur'<div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgHoQySWPvrYio-TsuFrEZep9-DrH-l8JIUOCqIYQFezYBWMic97RMCnAEANUtKzUJU8CXQY6VdDbCLi85ASBEc883BxEKunSXtbG0h4PoBqIX3tDip65afRW2Ub8cn734nkWuSlY2szRqch88-0RnPQRrKinxFyL3Bg-8lywGGNubnzvH_b3w8K_wE0g/s880/insan.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="Sonbahara uyum sağlamanın yolları" border="0" data-original-height="531" data-original-width="880" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgHoQySWPvrYio-TsuFrEZep9-DrH-l8JIUOCqIYQFezYBWMic97RMCnAEANUtKzUJU8CXQY6VdDbCLi85ASBEc883BxEKunSXtbG0h4PoBqIX3tDip65afRW2Ub8cn734nkWuSlY2szRqch88-0RnPQRrKinxFyL3Bg-8lywGGNubnzvH_b3w8K_wE0g/s16000/insan.jpg" title="Sonbahara uyum sağlamanın yolları" /></a></div><b>“Yaşamak için nedeni olan insan hayatına anlam katıyor”</b></div><div><br /></div><div>İnsan ruhunda tatmin bekleyen bir boşluk olduğunu, bu boşluğun ise bir hedefle, anlam ve amaçla dolduğunu kaydeden Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Tatmin bekleyen ruhumuzdaki o boşluğu, anlam ve amaç veya bir neden bulamazsak dolduramıyoruz. Bu durumda da yaşamanın bir anlamı yok diyen kişiler, intihar olayları, depresyonlar ve birçok vakalar bu şekilde ortaya çıkıyor.” dedi. Tarhan, yaşamak için bir nedeni olan kimsenin, hayatına anlam kattığını belirterek “O neden hayata anlam katıyor.” dedi. Tarhan, bir amacı olmayan insanın hayat yolculuğunda kaybolacağını da söyledi.</div><div><br /></div><div>Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, amaç ve anlam ilişkisine dair değerlendirmede bulundu.</div><div><br /></div><div><b>İnsanı diğer canlılardan ayıran: Anlam arayışı</b></div><div><br /></div><div>Hayatın anlamı açısından insanın bir amacı olmasının çok önemli olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, insanı diğer canlılardan ayıran en önemli farkın da burada ortaya çıktığını söyledi. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bir hastamız intihar kararı vermişti. Ben, neden intihar etmek istiyorsunuz, hayattaki anlam ve amacını neden kaybettin diye sorduğumda ‘Şu anda yaşamak için bir nedenim yok ki’ yanıtını vermişti. Kişi yaşamak için nedeni yoksa 10 sene sonra öleceğime şimdi öleyim kurtulayım diye düşünüyor. Yaşamak için bir nedeni olan kimse, hayatına anlam katıyor, işte o neden anlam katıyor hayata. İnsanla diğer canlılar arasında çok önemli fark var. Diğer canlılar, yemek, içmek, üremek, barınmak için yaşar. Hayatın anlamı budur onlar için. Onlarda anlam arayışı yok.” dedi.</div><div><br /></div><div><b>İnsanda yeniliği arama ve ölümü algılama geni bulunuyor</b></div><div><br /></div><div>İnsanda dört alanda soyut anlam olduğunu buna metakognitif algılar denildiğini kaydeden Tarhan, “Buna metakognitif istekler de deniliyor. Bununla ilgili gen araştırılıyor. Genetik kodlar vardır. Anlam arzusu geni, anlam arayışı ile ilgili genetik kod araştırılıyor. İkincisi, yeniliği arama geni. Yeniliği arama geni insanda vardır. Hiperaktif kişilerde bu gen daha aktif bu oluyor. Üçüncü bir gen de ölümü algılama genidir. İnsan dışında hiçbir canlı öleceğini bilmiyor. İnsan dışında hiçbir canlıda ölüm korkusu yoktur. Diğer canlılar yiyor, içiyor, ürüyor, yaşıyor, ölüyor. Ama insan öleceğini biliyor. Dördüncüsü de zaman algısıyla ilgili olan gen. İnsan dışında hiçbir canlı geçmiş ve geleceği düşünmüyor bugünü düşünüyor, karnının doymasını düşünüyor.” dedi. </div><div><br /></div><div><b>Psikiyatrist Frankl, anlam terapiyi geliştirdi</b></div><div><br /></div><div>Ölüme anlam yüklemedikçe bir işkence haline dönüştüğünü ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Ünlü yazar Tolstoy’un ölüm gerçeğini değiştiremeyince anlam arayışına girdiği söylenir. Anlam arayışıyla ilgili psikiyatride bir psikoterapi ekolü oluşturmuş Victor Emil Frankl var. Frankl, bireylerin zorluklara katlanmalarının ancak yaşamda anlam ve amaç arayışı yoluyla olduğuna dair bir teori olan logoterapiyi geliştirdi. Logoterapi kelimesindeki logo “anlam” demektir. Frankl, Yahudiler soykırıma uğradığı zaman Holokost’tan ailesiyle kaçabilmiş ve müthiş acı çekmiş. Daha sonra psikiyatrist oluyor ve Amerika’ya yerleşiyor. Geliştirdiği logoterapi teorisinde, ‘İnsan hayatı değerli kılacak özlere ulaşabilmek için mücadele etmek zorunda’ diyor. Hayatın anlamı budur, anlam arayışı bu. Hayatı değerli kılacak öze ulaşabilmemiz lazım diyor. İnsanın içerisinde bu öz var işte, anlam arzusu bu” dedi. </div><div><br /></div><div><b>İnsan ruhunda tatmin bekleyen bir boşluk var…</b></div><div><br /></div><div>İnsan ruhunda tatmin bekleyen bir boşluk olduğunu, bu boşluğun ise bir hedefle, anlam ve amaçla dolduğunu kaydeden Tarhan, “Yani tatmin bekleyen ruhumuzdaki o boşluğu anlam ve amaç veya bir neden bulamazsak dolduramıyoruz. Bu durumda da yaşamanın bir anlamı yok diyen kişiler, intihar olayları, depresyonlar ve birçok vakalar bu şekilde ortaya çıkıyor.” dedi. Günümüzde modernizmin insanın elinden hayatın anlamını aldığını kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Modernizm insana ‘Sen dünyaya bir defa geldin’ diyor. İnsanlar bencilleşiyor, gençler evlenmek istemiyor.” dedi.</div><div><br /></div><div><b>Amaçlar hayata anlam katıyor</b></div><div><br /></div><div>Amaç ve anlamın bir arada olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bir kimsenin vizyon olabilecek şeyleri hayal etmesidir. Kişi ‘Ben 10 sene sonra şurada olacağım, 10 sene sonra şu hedefim var’ demelidir. Çünkü amaçla anlam bir aradadır. O vizyon kişinin yaptığı işe anlam katıyor çünkü hedefi oluyor. O hedefe ulaşmak için bir şeyler yapıyorsun. Hayatın sonunda nasıl bir insan olmak istiyorsun? Mesela bu bir hedeftir. Hayatının sonunda hayata nasıl bir iz bırakmak, imza atmak istiyorsun, nasıl anılmak istiyorsun? Mezar taşına ne yazılmasını istiyorsun? Bunlar bir hedeftir. Bunlar hayata anlam katıyor. Öldükten sonra ne olacağını önemsemiyorsan o zaman anlam kaosu oluşuyor. Entelektüel bunalım oluşuyor.”dedi.</div><div><br /></div><div><b>Anlam ve amaç kişinin seçimiyle gelişiyor</b></div><div><br /></div><div>İnsanın hayal dünyasının kişiye özel olduğunu ve her insana özgü olduğunu kaydeden Prof. Dr. Tarhan, “O nedenle anlam ve amaç bireye özgüdür. Özgür irademizle oluşuyor ve bizim seçimlerimize bağlı. Biz neyi seçersek ona göre gelişiyor. İnsanın psikolojik sermayesi vardır, entelektüel sermayesi vardır. Kişinin entelektüel sermayesi bugünü taşımaya, çözmeye, rahatlamaya, aynı zamanda başarılı ve üretken olmasını sağlar. Bazı kişiler geçmişi ya da geleceği düşünerek bugünki zihinsel sermayesini, entelektüel sermayesini geçmiş ve geleceğe dağıtıyor ve bugünü zayıflıyor. Onun için bazı filozoflar ‘bugün’ diye yazmışlar ve masalarına koymuşlar. Geçmiş ve geleceğe dalıp giderse bugünü kaçırmamak için…Hemen bugüne yönelmek için.. Çok kullanılan ‘anı yaşayın’, anı yaşa değil de anda yaşa olması lazım aslında.”dedi.</div><div><br /></div><div><b>Amaçsız insan kaybolur</b></div><div><br /></div><div>Prof. Dr. Nevzat Tarhan, geleceğini hayal edebilen insanın hayatına bir hedef koymuş olacağını söyledi. Tarhan, “Kişinin ego ideali vardır. O ego idealine yönelik beklentileri oluşturup o beklentileri yöneterek, kişi daha doğru kararlar verir. Amaçsız insan, limandan çıkmış gemi gibi nereye gideceğini bilmiyorsa pusulası yoksa, rüzgar ne tarafa götürse oraya gider ve en sonunda ya kaybolur ya devrolur. İnsanın amacı yoksa bir yol haritası oluşamaz, pusulası yok demektir. Olaylar onu sürükler. Bir gün öyle davranır, bugün böyle davranır ve yarın farklı davranır. Halbuki amacı olan bir kimse, hayır demeyi bilir, fırsatları yakalayabilir, ona doğru yönelebilir. İnsana belli bir amacının verilmemesi, insana özgür iradesinin verilmesiyle ilgilidir. İnsan kendisi seçecek. Yaratılıştan gelen bir şey bu. İnsanı diğer canlılardan farklı kılıyor. İyi yolu da seçebiliyorsun kötü yolu da seçebiliyorsun. Suça becerikli birisi de olabiliyorsun, kanunlara kurallara saygılı birisi de olabiliyorsun. Hayat tercih aslında.” dedi.</div><div><br /></div><div><b>Kararlı, tutarlı ve devamlı davranabilen güçlüdür</b></div><div><br /></div><div>İnsanın hayatında soyut bir hedef piramidi olması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Hedef piramidinin en tepesinde soyut hedefler vardır. Ondan sonra maddi hedefler yer almalıdır. İnsanın güçlü olmasının bir tanımı vardır. Maddi varlıklar ya da fiziksel yapıya göre güçlü tanımı yapılır oysa psikolojik anlamda güçlü ve kararlı olan güçlüdür. Kararlı, tutarlı ve devamlı davranabilen güçlüdür. Bir gün öyle bir gün böyle davranan kimse güçlü değildir. Hedefleri olmayan kişiyi manipülatif olaylar yönetir ama diğerinin hedefi vardır. Hedefe giderken kullanılamaz, doğru kararlar vererek ilerler. O nedenle kararlı, tutarlı ve devamlı olan kişi güçlüdür. Hayatta en büyük güç istikrardır. Bir insan istikrarlı davranmayı başarırsa birçok zorlukları daha kolay yeniyor ve hedefi de varsa hedefine çok kolay ulaşıyor.” dedi.</div><div><br /></div><div><b>Başarı için kararlılık çok önemli</b></div><div><br /></div><div>“Dünyada hiçbir şey kararlılık kadar başarıda etkili değildir” diyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Yetenek tek başına etkili değildir. Başarıya götüren en etkili şey kararlılıktır. Bir insan neden başarılı olmadığını düşünüyorsa yeterince kararlı değildir, istikrar yoktur. O nedenle hayattaki başarı için kararlılık çok önemlidir. Başarı da hayatta bir amaçtır ama başkasını mutsuz ederek başarılı olmak kötülüktür. Bir insan başarıyı sadece kendi mutluluğuna indirgiyorsa o da kötücül bir insandır. Onun için iyicil olup başarılı olabilmek demek böyle durumlarda insan sosyal sermaye sahibi olmuş oluyor. Çevresinde güven oluşturuyor. Sosyal sermaye de parasal sermaye kadar önemlidir.” dedi.</div><div><br /></div><div><b>Güçlü ve zayıf yönler bilinmeli</b></div><div><br /></div><div>Kişinin hayat yolunda ilerlerken güçlü ve zayıf yönlerini bilmesinin de önemli olduğunu söyleyen Tarhan, “Hayata anlam verebilmek için kendimize SWOT analizi yapacağız. SWOT analizini iktisatçılar çok kullanır, biz pozitif psikolojide de kullanıyoruz. Kendinin güçlü yönlerini bilecek, kötü yönlerini bilecek. Kişi hedefini belirledikten sonra hedefe ilerlerken tehditleri bilecek, fırsatları bilecek. Bu durum tıpkı bir komutanın savaş alanında en iyi harekat tarzını belirlerken istihbarattan bilgi alıp değerlendirme yapmasına benzetilebilir. Hem kendi hem de düşmanın zayıf ve güçlü yönünü anlamaya çalışır.” dedi.</div><div><br /></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6568977183659983425.post-33919642372300349612024-03-23T13:10:00.001+03:002024-03-23T13:10:33.746+03:00Burcumay'ın Şıklık ve Rahatlığı Buluşturan Dünyası<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiZWKzR5Yns8K7j8-DwxQFemX5cv_kF_WXXkrPysjL4sw4VdFh18z98hUpoZMZxwWdFoT7Ksqce6bcL5mKWVgDZ6u7NwdH6Jfn8sJLaC_YL_3ZJZoXCSXKfmvXiTY5NI0pEmmQR6IrmvHYbxGbENNetLYI7krVoFJUczPBI89eYkNu03ecgRUQZ_zGNx68d/s907/kadinsaglikliyasam.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="Burcumay'ın Şıklık ve Rahatlığı Buluşturan Dünyası" border="0" data-original-height="907" data-original-width="600" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiZWKzR5Yns8K7j8-DwxQFemX5cv_kF_WXXkrPysjL4sw4VdFh18z98hUpoZMZxwWdFoT7Ksqce6bcL5mKWVgDZ6u7NwdH6Jfn8sJLaC_YL_3ZJZoXCSXKfmvXiTY5NI0pEmmQR6IrmvHYbxGbENNetLYI7krVoFJUczPBI89eYkNu03ecgRUQZ_zGNx68d/s16000/kadinsaglikliyasam.png" title="Burcumay'ın Şıklık ve Rahatlığı Buluşturan Dünyası" /></a></div><div><br /></div><div>Burcumay, modern kadının ihtiyaçlarını ve beklentilerini ön planda tutarak tasarladığı ürünlerle dikkat çeken bir markadır. Özellikle <b><a href="https://www.burcumay.com/sortlu-pijama-takimi/" target="_blank">kadın şortlu pijama takımı</a></b> koleksiyonu, şıklık ve rahatlığı bir araya getirerek, kadınların evde geçirdikleri zamanın kalitesini artırıyor. Burcumay, konforu ve stil sahibi olmayı bir yaşam biçimi olarak benimseyenler için ideal seçenekler sunar. </div><div><br /></div><div><b>Burcumay'ın Moda Anlayışı ve Kadın Şortlu Pijama Takımları</b></div><div><br /></div><div>Burcumay, moda anlayışını, kullanıcılarının rahatlığından ödün vermeden stil sahibi olabilecekleri tasarımlar üzerine kurar. Modern, dinamik kadının ev içindeki şıklığını önemseyen marka, pijama takımlarında zarif desenler, canlı renkler ve kullanıcı dostu kesimler kullanır. Burcumay'ın koleksiyonları, ev ortamında bile modayı takip etmek isteyen kadınlara hitap eder. Pijama takımları, günün her saati konforlu ve şık olmayı arzulayan kadınlar için idealdir. Burcumay ile kadınlar, ev giyiminde de kendi tarzlarını yansıtabilir, rahatlık ve moda arasındaki köprüyü başarıyla kurabilirler.</div><div><br /></div><div><b>Geceyi Güzelleştiren Seçim Burcumay Kadın Şortlu Pijama Takımları</b></div><div><br /></div><div>Burcumay kadın şortlu pijama takımları, gece giyimine modern bir dokunuş katıyor. Uzun ve yorucu bir günün ardından, Burcumay’ın sunduğu şık rahat pijama takımları içinde kendinizi şımartabilirsiniz. Marka, estetik tasarımı konforla birleştirerek, gece kıyafetlerinde yeni bir standart belirliyor. Kadınlar için hazırlanan bu özel koleksiyon, hem ev içinde hem de uyku öncesi rahatlama anlarında ideal bir tercih sunuyor. Burcumay'ın zarif detaylara sahip şortlu pijama takımları, yüksek kaliteli kumaşları sayesinde cildinize nazik davranır ve tüm gece boyunca rahat bir uyku deneyimi vaat eder. Daha fazlası için web adresini <b><a href="https://www.burcumay.com/sortlu-pijama-takimi/" target="_blank">https://www.burcumay.com/sortlu-pijama-takimi/</a></b> ziyaret edebilirsiniz.</div><div><br /></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0Türkiye38.963745 35.24332210.653511163821157 0.08707199999999915 67.273978836178856 70.399572tag:blogger.com,1999:blog-6568977183659983425.post-56018048865092866412024-03-21T18:10:00.002+03:002024-03-21T18:10:17.740+03:00Menopoz yaşını öne çeken 7 hatalı alışkanlık!<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQu0oORv2idu9Py5WSP4CrBKWGEDqVbcQ9Yp0vIGje1d9TbwmXNV30zSI08PLLuQFH_w3s6Z5js_6L0FEJo-61jdgMLozmrWEPTFKzr1XyycbS4pDXYyNMsRVr4QYclckOB07-qplkD5jLB7fMnG57gFAyRaA9WmwVY7dRQ506deP7ZGfPfo-9bWdM0viO/s800/erken-menopoz.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="Menopoz yaşını öne çeken 7 hatalı alışkanlık!" border="0" data-original-height="440" data-original-width="800" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQu0oORv2idu9Py5WSP4CrBKWGEDqVbcQ9Yp0vIGje1d9TbwmXNV30zSI08PLLuQFH_w3s6Z5js_6L0FEJo-61jdgMLozmrWEPTFKzr1XyycbS4pDXYyNMsRVr4QYclckOB07-qplkD5jLB7fMnG57gFAyRaA9WmwVY7dRQ506deP7ZGfPfo-9bWdM0viO/s16000/erken-menopoz.jpg" title="Menopoz yaşını öne çeken 7 hatalı alışkanlık!" /></a></div><br /><div><b>Kadınlarda adet döngüsünün ve doğurganlığın sona erdiği dönem ‘menopoz’ olarak adlandırılıyor.</b></div><div><br /></div><div>Ülkemizde kadınlar genellikle 45-49 yaşları arasında menopoza giriyor. Acıbadem Ataşehir Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Burcu Yılmaz, ancak bazı hatalı alışkanlıklarımızın menopozu hızlandırdığına işaret ederek, “Menopoz önlenebilir ya da geciktirilebilir bir durum değildir. Menopoz yaşını öne çekebilen aile öyküsü, genetik etkenler, bazı cerrahi müdahaleler gibi faktörler de değiştirilemez. Ancak süreci hızlandırabilen bazı hatalı alışkanlıklara dikkat ederek menopoza daha erken yaşta girilmesi önlenebilmektedir. Özellikle sigara kullanımı menopoza girme sürecini hızlandıran en önemli etkenlerden biridir. Yapılan araştırmalara göre, sigara alışkanlığı menopozu ortalama 2 yıl öne çekmektedir” diyor. </div><div><br /></div><div><b><u>Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Burcu Yılmaz,</u></b> menopoz sürecini hızlandıran hatalı alışkanlıkları anlattı; önemli öneriler ve uyarılarda bulundu. </div><div><br /></div><div><b>Sigara içmek</b></div><div><br /></div><div>Uzun süreli ve düzenli sigara içen her 10 kadından 1’inin erken menopoz için risk altında olduğunu gösteren çalışmalar mevcut. Günde bir paket ve üzeri sigara içen kadınların menopoza ortalama 2 yıl önce girdikleri belirtiliyor. Bu etkinin sigara dumanında bulunan polisiklik hidrokarbonların yarattığı doku toksisitesinden kaynaklandığı düşünülüyor. </div><div><br /></div><div><b>D vitaminini ihmal etmek</b></div><div><br /></div><div>Yapılan çalışmalarda, D vitamini eksikliğinde daha az folikül, yani yumurta geliştiği gözlenmiş. D Vitamini düzeylerini karşılaştırarak yapılan bir çalışmada, D vitamini alan grupta erken yaşta menopoza girme riskinin yüzde 17 daha düşük olduğu tespit edilmiş. D vitamini ve güneş ışığından maksimum düzeyde faydalanabilmek için Mart-Ekim ayları arasında, 11.00-15.00 saatleri dışında, her gün 25-30 dakika güneşlenmeniz çok önemli. Ayrıca her yıl mutlaka D vitamini seviyenize baktırıp, gerekirse takviye ilaç almak için hekiminize başvurmayı ihmal etmeyin. </div><div><br /></div><div><b>Vücut ağırlığına dikkat etmemek</b></div><div><br /></div><div>Beden kitle indeksinin normalin üzerinde veya altında olması da menopozu hızlandırabilen önemli bir risk faktörü. Çok zayıf olmak, örneğin yağ kitle indeksinin yüzde 12’inin altında olması daha az yağ dokusu, dolayısıyla daha az östrojen deposuna sahip olmak demek. Çünkü östrojen dengesi periferal yağ dokuyla birebir ilişkili oluyor. Anormal düzeyde düşük yağ dokusu adetlerin kesilmesine ve her 3 kadından 1’inin daha erken yaşta menopoza girmesine neden olabiliyor. Dr. Burcu Yılmaz, öte yandan obezitenin de menopozu hızlandıran önemli etkenler arasında yer aldığını belirterek, “Periferik yağ dokusu arttıkça östrojen dengesi bu sefer de terazinin diğer yönünde olumsuz olarak etkilenerek, adet döngülerini ve yumurta kalitesini olumsuz etkilemektedir” diye konuşuyor. </div><div><br /></div><div><b>Kalsiyumdan yetersiz beslenmek</b></div><div><br /></div><div>Yapılan çalışmalarda kalsiyumdan zengin beslenen kadınlarda erken menopoz yüzde 13 oranında daha az gözlenmiş. Dr. Burcu Yılmaz, menopozun daha erken yaşta gelişme riskine karşı kalsiyumdan zengin beslenmeye önem verilmesi gerektiğini hatırlatarak, “Beslenme listesine kalsiyumdan zengin gıdalar eklemek kemik sağlığının yanı sıra yumurtalık fonksiyonları açısından da önem taşımaktadır. En önemli kalsiyum kaynakları süt ve süt ürünleridir. Bunun dışında pekmez, susam, kuru baklagiller, yeşil yapraklı sebzeler, kuru meyveler, fındık ile fıstık da kalsiyumdan zengin besinlerdir ” diyor. </div><div><br /></div><div><b>Hareketsiz bir yaşam sürmek</b></div><div><br /></div><div>Hareketsiz bir yaşam tarzı toksinlerin vücutta birikmesine neden oluyor. Bunun aksine düzenli yapılan egzersiz sayesinde kalp hızının artması oksijenli kanın vücuda daha fazla pompalanmasını sağlıyor. Dolaşımdaki bu artış toksinlerin vücuttan atılmasına yardımcı oluyor. Ayrıca egzersiz vücut ısısını artırarak toksinlerin atılmasında rol oynayan ter bezlerini tetikliyor. Düzenli egzersiz menopozal geçiş dönemi ve semptomları da hafiflettiği için oldukça önemli. Haftada en az 3 gün düzenli olarak egzersiz yapmayı alışkanlık edinin. </div><div><br /></div><div><b>Sağlıksız beslenmek</b></div><div><br /></div><div>İşlenmiş besinler, rafine karbonhidrat ve basit şekerler kan şekerinde ani iniş ve çıkışlara sebep oluyorlar. Bunun sonucunda hormon regülasyonunu bozarak potansiyel olarak erken menopoza yol açabiliyorlar. Aynı şekilde doymuş ve trans yağlar da hormon regülasyonunu bozabiliyor. Bu konuda kanıta dayalı çalışmalar devam ediyor. </div><div><br /></div><div><b>Kronik strese maruz kalmak </b></div><div><br /></div><div>Kronik strese maruz kalmak, uzun süren yüksek kortizol seviyeleri maruziyeti anlamına geliyor. Bu durum da vücuttaki hormon dengesini, özellikle östrojen ve yumurtlama düzenini, dolayısıyla adet düzenini etkileyebiliyor. </div><div><br /></div><h3 style="text-align: left;">Bu belirtilerde mutlaka hekime başvurun! </h3><div><br /></div><div></div><blockquote><div>Özellikle adet döngüsündeki değişiklikler, örneğin kanamanın yoğunluğundaki ya da sıklığındaki ani değişimler menopoza işaret edebiliyor. Adet döngüsü normalde 28 günde gerçekleşiyor. Adet döngüsünün sıklaşarak 22 güne kadar düşmesi, yumurtalık rezervindeki azalmanın ilk sinyali olabiliyor. Dr. Burcu Yılmaz, adet döngüsünde yaşanan değişimlerde mutlaka hekime başvurulması gerektiği uyarısında bulunarak, “Hekiminiz sizi klinik ve ultrasonografik olarak değerlendirecek, tanıyı gerekirse laboratuvar bulgularıyla destekleyecektir. Yumurtalık rezervindeki azalmanın tespiti durumunda öncelikle yumurta dondurma ve yardımcı üreme yöntemleri gibi koruyucu doğurganlık önlemleriyle ilgili sizi bilgilendirecektir” diyor. </div><div></div></blockquote><div><br /></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0Türkiye38.963745 35.24332210.653511163821157 0.08707199999999915 67.273978836178856 70.399572tag:blogger.com,1999:blog-6568977183659983425.post-38701902913417136052024-03-19T17:49:00.006+03:002024-03-19T17:51:41.117+03:00Ramazanda "Akdeniz Tipi Beslenme" önerisi <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj6JBC8ONeshxlU57fdLNETXlJZsZcAcQej5W9MT0bWgTIa42ojVQha6Na1lHu4u6wTGmCXf_fh-HVzri25bYjX8ef65dcmFU_jBAm9en874y8x4wNeVDmBw9COGjvPpX-soiMjyfelSnRalb5NQny70aGtpKpNNeCsVsySgh1TbfiBhJ0NvqN3Q98_P3EG/s833/Akdeniz%20Tipi%20Beslenme.webp" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="Ramazanda "Akdeniz Tipi Beslenme" önerisi" border="0" data-original-height="555" data-original-width="833" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj6JBC8ONeshxlU57fdLNETXlJZsZcAcQej5W9MT0bWgTIa42ojVQha6Na1lHu4u6wTGmCXf_fh-HVzri25bYjX8ef65dcmFU_jBAm9en874y8x4wNeVDmBw9COGjvPpX-soiMjyfelSnRalb5NQny70aGtpKpNNeCsVsySgh1TbfiBhJ0NvqN3Q98_P3EG/s16000/Akdeniz%20Tipi%20Beslenme.webp" title="Ramazanda "Akdeniz Tipi Beslenme" önerisi" /></a></div><br /><div>Ramazan'da Akdeniz tipi beslenme sağlıklı ve dengeli bir beslenme planı sunar. İşte bu tarz bir beslenmeyi destekleyen öneriler:</div><div><b><br /></b></div><div><b>1. Zeytinyağı: </b>Yemeklerde ve salatalarda zeytinyağı kullanın. Doymamış yağ asitleri içerir ve sağlıklı bir yağ kaynağıdır.</div><div><br /></div><div><b>2. Taze Sebzeler: </b>Bol miktarda sebze tüketin. Salatalar, yemeğin yanında garnitür olarak veya çiğ sebzeler şeklinde tüketilebilir.</div><div><b><br /></b></div><div><b>3. Meyveler: </b>İftar sonrası tatlı ihtiyacını meyvelerle karşılayabilirsiniz. Özellikle taze meyveler tercih edin.</div><div><b><br /></b></div><div><b>4. Baklagiller: </b>Nohut, mercimek, fasulye gibi baklagiller, protein ve lif açısından zengin besinlerdir. Hem tokluk hissi sağlarlar hem de sindirimi kolaylaştırırlar.</div><div><br /></div><div><b>5. Balık: </b>Haftada en az birkaç kez balık tüketmeye çalışın. Somon, sardalya gibi yağlı balıklar omega-3 yağ asitleri açısından zengindir.</div><div><br /></div><div><b>6. Tam Tahıllar: </b>Beyaz ekmek yerine tam buğday ekmeği veya kepekli ekmek tercih edin. Bulgur, esmer pirinç gibi tam tahıl ürünleri de kullanabilirsiniz.</div><div><br /></div><div><b>7. Kuruyemişler</b>: İftardan sonra veya sahurda kuruyemiş tüketebilirsiniz. Ceviz, badem, fındık gibi sağlıklı yağlar içeren kuruyemişlerden bir avuç tüketmek faydalı olabilir.</div><div><b><br /></b></div><div><b>8. Azaltılmış Tuz:</b> Yemeklerde tuzu azaltın, yerine baharatlar ve otlar kullanarak lezzetlendirin.</div><div><b><br /></b></div><div><b>9. Su Tüketimi: </b>Sahur ve iftarda bol su içmeyi unutmayın. Susuzluk hissini gidermek için çay ve kahve yerine su tercih edin.</div><div><b><br /></b></div><div><b>10. Ara Öğünler:</b> Akdeniz diyetinde ara öğünler önemlidir. İftardan sahura uzanan sürede, özellikle sağlıklı atıştırmalıklar tercih edebilirsiniz.</div><div><br /></div><div>Bu önerilerle Ramazan boyunca dengeli ve sağlıklı bir beslenme programı uygulayabilirsiniz. Herhangi bir sağlık sorununuz varsa veya özel bir diyetiniz varsa, doktorunuza veya bir beslenme uzmanına danışmanız önemlidir.</div><div><br /></div><h3 style="text-align: left;">Akdeniz tipi beslenme insan sağlığına birçok şekilde yardımcı olabilir:</h3><div><br /></div><div><b>1. Kalp Sağlığı:</b> </div><div><br /></div><div>Akdeniz tipi beslenme, doymamış yağlar bakımından zengin olan zeytinyağı ile sağlıklı yağları içerir. Bu, kalp-damar hastalıkları riskini azaltabilir.</div><div><br /></div><div><b>2. Diyabet Riskini Azaltma: </b></div><div><br /></div><div>Akdeniz diyeti, tam tahıllar, lifli gıdalar, meyve ve sebzelerle zengindir. Bu da kan şekeri seviyelerini dengede tutarak tip 2 diyabet riskini azaltabilir.</div><div><br /></div><div><b>3. Antioksidan ve Anti-enflamatuar Etkiler:</b> </div><div><br /></div><div>Meyve, sebze, zeytinyağı ve balık gibi Akdeniz diyetinin bileşenleri, antioksidanlar ve anti-enflamatuar bileşikler içerir. Bu da hücresel hasarı azaltabilir ve iltihabı önleyebilir.</div><div><b><br /></b></div><div><b>4. Kilo Kontrolü:</b> </div><div><br /></div><div>Akdeniz tipi beslenme, dengeli ve doğal bir şekilde beslenmeyi teşvik eder. Düşük işlenmiş gıdalar, az miktarda kırmızı et ve sağlıklı atıştırmalıklar içermesi kilo kontrolüne yardımcı olabilir.</div><div><br /></div><div><b>5. Kemik Sağlığı: </b></div><div><br /></div><div>Akdeniz diyetinde sıkça tüketilen yoğurt, peynir ve badem gibi besinler, kalsiyum ve D vitamini gibi kemik sağlığı için önemli olan bileşenler içerir.</div><div><br /></div><div><b>6. Uzun Ömürlülük: </b></div><div><br /></div><div>Akdeniz bölgesinde yaşayan insanlar arasında uzun ömürlülükle ilişkilendirilen bir beslenme tarzıdır. Bu beslenme tarzıyla ilişkili olan sağlık faydaları, uzun ve sağlıklı bir yaşamı destekleyebilir.</div><div><br /></div><div>Bu nedenlerden dolayı, Akdeniz tipi beslenme birçok araştırma tarafından sağlıklı bir yaşam tarzı olarak önerilmektedir. Bu beslenme tarzını benimsemek, genel sağlığınızı iyileştirebilir ve hastalıklara karşı koruyucu bir rol oynayabilir.</div><div><br /></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0Türkiye38.963745 35.24332210.653511163821157 0.08707199999999915 67.273978836178856 70.399572tag:blogger.com,1999:blog-6568977183659983425.post-49886625676917699042024-03-16T21:34:00.000+03:002024-03-16T21:34:30.499+03:00Ramazanda kalbiniz huzur, vücudunuz sağlık bulsun<a href="https://1.bp.blogspot.com/-lE9ebKiEnr8/Xq__W2EKg9I/AAAAAAABlEM/xP3t3Lx0vc4ydoUj2zHZrb1Tgz-DJRDwACLcBGAsYHQ/s1600/Ramazanda%2Bkalbiniz%2Bhuzur%252C%2Bv%25C3%25BCcudunuz%2Bsa%25C4%259Fl%25C4%25B1k%2Bbulsun.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="533" data-original-width="800" src="https://1.bp.blogspot.com/-lE9ebKiEnr8/Xq__W2EKg9I/AAAAAAABlEM/xP3t3Lx0vc4ydoUj2zHZrb1Tgz-DJRDwACLcBGAsYHQ/s1600/Ramazanda%2Bkalbiniz%2Bhuzur%252C%2Bv%25C3%25BCcudunuz%2Bsa%25C4%259Fl%25C4%25B1k%2Bbulsun.jpg" /></a><b>Ramazan ayının başlamasıyla birlikte oruç tutanların beslenme tarzında önemli değişiklikler oluyor.</b><br /><br />
Yanlış beslenme tercihleri; kilo artışı, tansiyon, ülser, reflü, kabızlık gibi sağlık sorunlarına neden oluyor. Bu tür şikayetlerin önüne geçmek için Muratbey Beslenme Danışmanı Prof. Dr. Muazzez Garipağaoğlu’nun çağrısına kulak vermek gerekiyor: “Ramazanda beslenmenizi iftar, iftar sonrası ve sahur olmak üzere 3 öğünde gerçekleştirin. Kemik sağlığını korumak için peynir, süt ve yoğurt tüketmeyi ihmal etmeyin“<br />
<br />
Ramazan ayında sağlıklı beslenme kurallarına uyulmaması başta kilo artışı olmak üzere, tansiyon, mide yanması, ülser, gastrit, reflü, kabızlık gibi sağlık sorunlarına davetiye çıkarıyor. Ramazan ayı boyunca yeterli ve dengeli beslenmeye özen gösterilmesinin önemli olduğunu belirten Muratbey Beslenme Danışmanı Prof. Dr. Muazzez Garipağaoğlu, şu önerilerde bulundu: “Orucunuzu su, hurma, zeytin, peynir ve çorba gibi yiyecekler ile açın, mümkünse 10-15 dakika ara verin, daha sonra ana yemeğe geçin ya da normal akşam yemeğinizi yiyin.<br />
<br />
Kemik sağlığınız için önemli olan kalsiyum mineralini ihmal etmeyin. Bunun için kalsiyumun en zengin kaynağı olan süt, yoğurt ve peynir tüketimine özen gösterin. Ancak bu konuda dikkat edilmesi gereken bir nokta var; Kalsiyumun kemiklerimiz tarafından emilimi için vücudumuz mutlaka D vitaminine ihtiyaç duyuyor. Bu nedenle D vitamini ile zenginleştirilmiş peynirleri tercih edin.<br />
<br />
Domatesle birlikte ekmeğin katığı, salataların süsü, karpuzun yoldaşı, çorba ve makarnanın zenginliği, böreğin katkısı, omletin ana maddesi, kahvaltının vazgeçilmezi olan peyniri normal zamanda olduğu gibi ramazan sofralarınızdan da eksik etmeyin. Peynirin az tuzlu olanlarını tercih edin. Çünkü tuz susuzluğa neden olur. Tansiyon yükseltebilir. Gıda güvenliği açısından ambalajlı peynirleri tercih edin.”<br />
<br />
<b>Sahuru atlamak kilo artışı nedeni</b><br />
<br />
Sahuru atlamanın büyük bir hata olacağı uyarısında da bulunan Garipağaoğlu, sözlerine şöyle devam etti: “Günlük beslenme normal zamanda 4-6 öğün şeklinde gerçekleştirilir. Vücudun ihtiyacı olan enerji ile karbonhidratlar, proteinler, yağlar, vitaminler, mineraller ve su olarak bildiğimiz 50 adet besin ögesi öğünlere dağıtılarak vücuda alınır. Ramazan ayında öğün sayısı, iftar ve sahurdan oluşan 2 ana öğün ve iftar sonrası yapılan ara öğün olmak üzere toplam 3 öğün şeklinde planlanıp uygulanmalıdır.<br />
<br />
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-6hZYOpailiA/Xq__WgBg3II/AAAAAAABlEI/70KoMlVzbcUEJpj3mBIkFBA13UcXq5O9wCLcBGAsYHQ/s1600/1588572951_Prof._Dr._Muazzez_Garipa__ao__lu.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="373" data-original-width="400" height="186" src="https://1.bp.blogspot.com/-6hZYOpailiA/Xq__WgBg3II/AAAAAAABlEI/70KoMlVzbcUEJpj3mBIkFBA13UcXq5O9wCLcBGAsYHQ/s200/1588572951_Prof._Dr._Muazzez_Garipa__ao__lu.jpg" width="200" /></a>Sahurun atlanması durumunda iftar ve iftar sonrasında tüketilen besinlerle günlük gereksinimin karşılanması zorlaşır, vücut direncinin düşmesine ve kilo artışına neden olabilir. Bu nedenle sahur, hem günlük enerji ve besin ögeleri gereksinimlerinin karşılanmasına destek verir; hem de metabolizmayı hızlandırarak kilo kontrolü sağlanmasına yardımcı olur. Sahurda süt, yoğurt, peynir, yumurta, omlet, çorba, tam buğday veya çavdar ekmeği, az yağlı börek, tost, meyve, domates, salatalık, havuç gibi besinleri tercih edin ve bol sıvı tüketin.”<br />
<br />
İftardan sonra dinlenmek yerine hareket etmenin kilo kontrolünde son derece yardımcı olduğuna da dikkat çeken Garipağaoğlu, ev içinde de yapabileceğimiz kısa mesafeli yürüyüşlerle besinlerin sindiriminin kolaylaştığını hatırlattı.<br />
<br />VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0Türkiye38.963745 35.24332210.653511163821157 0.08707199999999915 67.273978836178856 70.399572tag:blogger.com,1999:blog-6568977183659983425.post-10152270534029544402024-03-16T21:33:00.004+03:002024-03-16T21:33:49.823+03:00Ramazanda bedeninize dinlenme fırsatı verin<div dir="ltr"><div class="gmail_default" style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;"><a href="https://2.bp.blogspot.com/-0_pCJKbijyg/Wvl2O_cUu5I/AAAAAAABN6U/WMvvAiiKVRMBWJYnMOEeBXyt0QOVd94jQCLcBGAs/s1600/1526282659_Ramazanda_Nas__l_Beslenmeliyiz%2B%2528800%2Bx%2B600%2529.jpg" style="clear: left; display: inline !important; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img border="0" src="https://2.bp.blogspot.com/-0_pCJKbijyg/Wvl2O_cUu5I/AAAAAAABN6U/WMvvAiiKVRMBWJYnMOEeBXyt0QOVd94jQCLcBGAs/s1600/1526282659_Ramazanda_Nas__l_Beslenmeliyiz%2B%2528800%2Bx%2B600%2529.jpg" /></a></div><div class="gmail_quote"><b>On bir ayın sultanı kabul edilen Ramazan'ın gelmesiyle beraber hem sabrımız hem de irademiz güçlü bir sınava girer. Bu sınavı ruhsal ve bedensel arınma için kullanarak bazı yanlış beslenme alışkanlıklarımızı değiştirebilir, metabolizmanın farklı çalıştığı bu dönemde oruç tutmayı sağlığa faydalı hale getirebiliriz. </b><br /> <br /> Ramazan'da nihai amacın kesinlikle kilo kaybetmek olmadığını söyleyen DoktorTakvimi.com uzmanlarından Diyetisyen Seda Uşarer, doğru beslenmeyle sağlıklı kalmanın ipuçlarını paylaşıyor.<br /> <br /> Ramazan ayının gelmesiyle beslenme düzenimiz ve buna bağlı olarak metobolizmamızın çalışma temposu da değişir. Bu bir ay boyunca hem ruhsal hem de bedensel bir arınma sürecine girerek, bedenimize dinlenme fırsatı vermemiz gerektiğine dikkat çeken DoktorTakvimi.com uzmanlarından Diyetisyen Seda Uşarer, mümkünse aynı kilomuzu koruyarak bazı yanlış beslenme alışkanlıklarımızı değiştirebileceğimizi belirtiyor.<br /> <br /> <b>İftarda boş mideye bir anda yüklenmeyin!</b><br /> <br /> Ramazan ayında uzun açlık sürelerine de dikkat çeken DoktorTakvimi.com uzmanlarından Diyetisyen Seda Uşarer'e göre, bu süreçte doğru beslenme planına uygun beslenmek çok önemli… İftardan sahura dikkat edilmesi gerekenleri paylaşan Diyetisyen Uşarer, neleri tüketip tüketmemiz gerektiğine dair önerilerini şöyle sıralıyor;<br /> <br /> <br /> <ul> <li>Ramazanın bahar aylarına denk gelmesi nedeniyle açlık süresinin yaklaşık 17-18 saat olması demek oluyor. Bu yüzden gece mutlaka sahura kalkın.</li> <li>Sahurda ağır yemeklerden kaçının, yüksek enerjili ve kolay hazmedilecek besinler tercih edin.</li> <li>Sahurda özellikle yulaf gibi tam taneli tahılların tüketilmesi hem kan şekeri dengesini korur hem de uzun süre tok tutar. Yulaf ezmesini süt ya da yoğurt ile karıştırarak tüketebilirsiniz.</li> <li>Sahurda mutlaka bol su için ve bir porsiyon meyve tüketin.</li> <li>İftarda boş mideye bir anda yüklenmeyin. Orucunuzu oda sıcaklığında bir bardak su ile açın. Sonrasında ise hurma, peynir, zeytin gibi iftariyeliklerden tadımlık olarak tüketin. İstenirse yanında 1 avuç içi kadar pide tüketilebilir.</li> <li>İftarda 1 kase çorba ve salata yedikten sonra yemeğe biraz ara verin. Son olarak etli / kıymalı sebze yemeği ve yoğurt ya da ızgara ve salata ile iftar tamamlanabilir.</li> <li>İftardan sahura kadar olan dönemde sıvı tüketimi çok önemlidir. Bu saat aralığında mideyi yormayacak şekilde yavaş yavaş su içilmeli. Hazmı kolaylaştıran bitki çayları, şekersiz kompostolar tercih edilebilir. Bitki çaylarını dilerseniz demledikten sonra soğutup içine buz, limon, kabuk tarçın atarak değişik tatlar elde edebilirsiniz.</li> <li>İftardan sonra tatlı tercihinizi sütlü tatlılardan ya da dondurmadan yana kullanın. Ama öncelik elbette daha hafif olduğu için meyveden yana…</li> <li>Sütlü tatlıları haftada maksimum 2 kez tüketin.</li> </ul> <br /> <br /> <b>Yemekleri aşırı sıcak ya da soğuk yemeyin!</b><br /> <br /> <br /> <ul> <li>Özellikle kızartmalardan, hamur işlerinden, aşırı yağlı şekerli besinlerden, şerbetli tatlılardan, sucuk, salam, sosis gibi şarküteri ürünlerinden mümkün olduğunca uzak durun.</li> <li>Yemekler aşırı sıcak ya da soğuk olmamalıdır. Uzun süre aç kalındığı için sindirim problemlerine yol açabilir.</li> <li>Posa alımına özen gösterin. Bol miktarda sebze, yeşillik ve tam tahıllı ürünler tüketmeye özen gösterin.</li> <li>Çorbalarda krema, kaşar peyniri ve yağlı sos kullanmayın. Çorbanızı lezzetlendirmek için baharatları kullanın.</li> <li>Havaların sıcak olmasından dolayı sıvı kaybını dengelemek için yemeklerin yanında ayran ya da cacık tüketebilirsiniz.</li> <li>Oruçluyken kesinlikle spor yapmayın. İftardan sonra hafif yürüyüşler yapılabilir.</li> </ul> </div><br /></div> VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0Türkiye38.963745 35.24332210.653511163821157 0.08707199999999915 67.273978836178856 70.399572tag:blogger.com,1999:blog-6568977183659983425.post-28691114552061982052024-03-13T22:36:00.000+03:002024-03-13T22:36:29.024+03:00Sahurda süt için, uzun süre tok kalın<a href="https://1.bp.blogspot.com/--_LNvPQ74Uw/XqArp9k1G3I/AAAAAAABko4/8JITRid5gZcbZqjjA7t7c5scgnSx_SILwCLcBGAsYHQ/s1600/Sahurda%2Bs%25C3%25BCt%2Bi%25C3%25A7in%252C%2Buzun%2Bs%25C3%25BCre%2Btok%2Bkal%25C4%25B1n.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="480" data-original-width="852" src="https://1.bp.blogspot.com/--_LNvPQ74Uw/XqArp9k1G3I/AAAAAAABko4/8JITRid5gZcbZqjjA7t7c5scgnSx_SILwCLcBGAsYHQ/s1600/Sahurda%2Bs%25C3%25BCt%2Bi%25C3%25A7in%252C%2Buzun%2Bs%25C3%25BCre%2Btok%2Bkal%25C4%25B1n.jpg" /></a><b>Ramazan ayında süt tüketiminin önemini vurgulayan Nuh Naci Yazgan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Neriman İnanç, “Bir bardak süt 5 saat tokluk hissi verir. Sahurda süt tüketimi çok önemli” uyarısı yapıyor.</b><br />
<br />
Sağlıklı bir oruç için mutlaka sahura kalkılması gerektiğini belirtenNuh Naci Yazgan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Neriman İnanç, sahurda mideyi daha geç terk eden, kan şekerini çok hızlı değiştirmeyecek besinlerin tercih edilmesini önerdi. Bir bardak sütün 5 saat tok tuttuğunun bilimsel olarak da kanıtlandığını belirten İnanç, oruç tutanlara sahurda süt içmeleri tavsiyesinde bulundu.<br />
<br />
Prof. Dr. Neriman İnanç, “Protein içeriği yüksek olan besinler midenin boşalma süresini uzatarak acıkmayı geciktirir. Süt hem protein içeriği yüksek olan bir besin olması nedeniyle tokluk hissetmemize yardımcı olur, hem de vücudun sıvı ihtiyacının karşılanmasını destekler.Bilim insanları, insan bünyesinin acıkma ihtiyacını azaltan besinler arasında ilk sırada sütü gösteriyor, bir bardak sütün midenin boşluğunu hissettirmeden insanı 5 saat boyunca tok tuttuğunu belirtiyorlar” diye konuştu. İnanç, süt şekeri laktozun açlıkta kullanılan glikojen depolarına destek olarak vücudun enerji ihtiyacının karşılanmasına yardımcı olduğunu, bileşimindeki yağın da midede uzun sürede kalarak tokluk duygusu sağladığını belirtti.<br />
<br />
Sütün Ramazan’da sıcaklarda terle kaybedilen kalsiyum başta olmak üzere mineral ve vitamin gereksiniminin karşılanmasına da destek olduğunun altını çizdi.<br />
<br />
<b>Kilonuzu korumak için tatlı ihtiyacını sütlü tatlılarla giderin</b><br />
<br />
Uzun süreli açlığın bazal metabolik hızda yavaşlamaya neden olduğuna ve Ramazan sonunda genellikle kilo alındığına dikkat çeken İnanç, “Ramazan ayında kurulan geleneksel sofralarımızda uzun süreli açlıktan sonra kan şekerini yükselten şerbetli hamur tatlıların yer aldığını görüyoruz.<br />
<br />
Sahurda içtikleri bir bardak sütün dışında tatlı tüketmek isteyenlere az şekerli sütlaç, güllaç gibi sütlü tatlıları tercih etmelerini öneririm. Bu gibi tatlılar kalsiyum ihtiyacımızın karşılanmasına yardımcı olur ve daha az enerji almamız sayesinde Ramazan süresince kilo almamızı engeller” dedi.<br />
<br />VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0Türkiye38.963745 35.24332210.653511163821157 0.08707199999999915 67.273978836178856 70.399572tag:blogger.com,1999:blog-6568977183659983425.post-44372404101668396442024-03-13T22:34:00.000+03:002024-03-13T22:34:41.462+03:00Meme kanserinde depresyonu önlemenin yolları <div><b><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-cliyuiwgpkM/YFoJikCGsII/AAAAAAAB2SQ/lPjVH_o3MBwSOw2XplxjkZ4Dx5p6zGMzwCLcBGAsYHQ/s800/Meme-kanserinde-depresyon.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="Meme kanserinde depresyonu önlemenin yolları" border="0" data-original-height="533" data-original-width="800" src="https://1.bp.blogspot.com/-cliyuiwgpkM/YFoJikCGsII/AAAAAAAB2SQ/lPjVH_o3MBwSOw2XplxjkZ4Dx5p6zGMzwCLcBGAsYHQ/s16000/Meme-kanserinde-depresyon.jpg" title="Meme kanserinde depresyonu önlemenin yolları" /></a></div></b></div><div><b><span style="font-size: medium;">Meme kanseri tanısı ve sonrasında uygulanan tedaviler hastalarda depresyona yol açabiliyor. </span></b></div><div><br /></div><div>Ancak yeni yapılan bir çalışmaya göre hastalarda farkındalık ve meditasyon eğitimi ile depresyon riski düşürülebiliyor. Çalışmaya katılan hastalarda depresyon riskinin yüzde 50 seviyesinden 6 aylık bu destek sonrasında yüzde 20’ye düştüğünü belirten <b><u>Anadolu Sağlık Merkezi Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Serdar Turhal,</u></b> “Özellikle 50 yaşın altındaki hastalarda meme kanseri tanı ve tedavisinin depresyona yol açma olasılığının yüksek olduğu göz önünde bulundurulacak olursa bu çalışmanın sonuçları da oldukça önemli” açıklamasında bulundu.</div><div><br /></div><div>Amerika Birleşik Devletleri’nin San Antonio şehrinde her yıl yapılan meme kanseri sempozyumunda sunulan çalışmaya göre 247 hastanın bu çalışmada yer aldığını vurgulayan Anadolu Sağlık Merkezi Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Serdar Turhal, araştırma ayrıntılarına ilişkin bilgileri şöyle aktardı: </div><div><br /></div><div>“Meme kanseri hastalarının 85 tanesi ek farkındalık eğitimi almış, 81 tanesi kontrol grubunda yer almış, bir diğer 81’ine de yalnızca sağkalım eğitimi verilmiş. Hastaların ortalama yaşı 45, yüzde 75’i evli ve yüzde 68’i çalışan kişilerden oluşuyor. Hastaların yüzde 56’sına mastektomi (memenin tamamen alınması) yapılmış, yüzde 57’si kemoterapi, yüzde 65’i radyoterapi ve anti-hormon tedavisi almışlar.”</div><div><br /></div><div><b>Farkındalık eğitimleri depresyon riskini azaltıyor</b></div><div><br /></div><div>Hastalara haftada 2 saatten 6 haftalık bir programın sunulduğunun altını çizen Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Serdar Turhal, “Bu hastalara onkoloji hemşireleri tarafından bir eğitim sunulmuş. Bu farkındalık eğitimleri sırasında farkındalığın ne olduğu, ağrıyla ve güç duygularla yaşamanın, bu zorluklarla başa çıkmanın yolları anlatılmış, ayrı ayrı eğitim seansları yapılmış. Sağ kalım eğitiminde ise meme kanseriyle ilgili temel bilgiler olarak yaşam kalitesi, fiziksel aktivite, sağlıklı beslenme, ailevi kanser riski, yaşam ve iş dengesi, menopoz, cinsel hayat ve vücut imajıyla ilgili temel bilgiler verilmiş. </div><div><br /></div><div>Bu eğitimin sonunda da başlangıçta hastaların yüzde 50’sinde depresyon semptomları varken hem farkındalık eğitimi alan grupta hem de sağ kalım eğitimi alan grupta bu oranların yüzde 20’ye azaldığı görülmüş. Yani hastalıkla ilgili farkındalık arttıkça, psikolojik destek de alındığında depresyon riskinin düştüğünü görüyoruz” dedi.</div><div><br /></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6568977183659983425.post-85462753665538336672024-03-11T17:27:00.003+03:002024-03-11T17:28:47.731+03:00Gıybet, sosyal bağları zayıflatıyor<a href="https://1.bp.blogspot.com/-hEs9Yojcv3o/XOuxOGCh86I/AAAAAAABZqk/8Ey1JHnN-I4PEsVqUEow-ylOha82Us8cQCLcBGAs/s1600/G%25C4%25B1ybet%252C%2Bsosyal%2Bba%25C4%259Flar%25C4%25B1%2Bzay%25C4%25B1flat%25C4%25B1yor.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="418" data-original-width="800" src="https://1.bp.blogspot.com/-hEs9Yojcv3o/XOuxOGCh86I/AAAAAAABZqk/8Ey1JHnN-I4PEsVqUEow-ylOha82Us8cQCLcBGAs/s1600/G%25C4%25B1ybet%252C%2Bsosyal%2Bba%25C4%259Flar%25C4%25B1%2Bzay%25C4%25B1flat%25C4%25B1yor.jpg" /></a><b>“Bir kimsenin ayıbını arkasından söylemek veya aleyhine konuşmak” olarak da tanımlanan gıybet ya da dedikodunun sosyal bağları zayıflattığını ve iletişim kazalarına yol açtığını belirten psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, empatik gıybetin yani bir kişinin gıyabında olumlu konuşmanın ilişkileri güçlendirdiğine dikkat çekti. </b><br />
<br />
İnsanın duygularını paylaşmaya, iletişim kurmaya ve sosyal bir dokunun parçası olmaya göre kodlandığını belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Konuşarak paylaşmak biyolojik doğamızın gereği. Bu durumu iyi ya da kötü yönde kullanmak ayrı bir durum” dedi.<br />
<br />
Üniversitesi Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, gıybetin insan psikolojisi ve toplumsal ilişkiler üzerindeki etkilerini değerlendirdi.<br />
<br />
Gıybet kavramının kültürümüzde yer alan ve inanç sistemimizde vurgulanan bir kavram olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Gıybet kelimesi gıyabında kelimesinden geliyor yani bir insanın gıyabında konuşmak. Dini açıdan değerlendirilen bir gıybet var bir de gıybetin psikolojik açıdan değerlendirmesi var” dedi.<br />
<br />
<b>Empatik gıybetin olumlu etkileri var</b><br />
<br />
Psikoloji açısından bakıldığında bir empatik gıybet bir de empatik olmayan gıybetin olduğunu ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Empatik olan gıybette senin söylediğin şeyleri hakkında konuştuğun kişi duyduğu zaman rahatsız olmuyorsa, memnun oluyorsa, onaylıyorsa bu gıybet olmuyor. Mesela bir arkadaşının yaptığı iyiliği, bir başkasına anlatıyorsunuz. Bu gıyabında konuşmaktır, duyduğu zaman kişiyi rahatsız etmiyor” dedi.<br />
<br />
<b>Empatik gıybet, dostluk duygularını artırıyor</b><br />
<br />
Empatik olan gıybetin manevi sorumluluğu olmayan, aynı zamanda insan psikolojisini olumsuz değil, olumlu etkileyen bir durum olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şunları söyledi:<br />
<br />
“Aile içi problemlerde buna çok rastlıyoruz. Bizim psikolojide uyguladığımız yakın ilişkiler ve yaşantılar ölçeklerimiz var. Yakın ilişki ve yaşantıları araştırırken kişinin diğer kişiler hakkındaki söylemlerinin neler olduğu çok önemli. Çünkü yakın ilişkilerdeki en önemli çatışmaların sözlerin yanlış anlaşılmasıyla ilgili olduğunu görüyoruz. Mesela gelin-kayınvalide meselesinde gelin, kayınvalidesinin iyi ve olumlu taraflarını çevresinde konuşuyorsa bu kayınvalidenin kulağına gittiğinde gelinine karşı sıcak ve muhabbet dolu duygular oluşacak. Ya da tam tersi, kayınvalide gelini hakkında olumlu konuşuyorsa da aynı durum geçerli olacak. Bu dostluk ve sıcaklık duygularını artıran bir durumdur.”<br />
<br />
<b>Gıybet, sosyal bağları zayıflatıyor</b><br />
<br />
“Söylenen söz doğruysa gıybet oluyor, değilse iftira oluyor” diyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bunu bilmek gerekir. Bir kimse hakkında hoşlanmayacağı bir şey konuşmak insan psikolojisini olumsuz etkiler, sosyal bağları zayıflatır, iletişim kazalarına sebep olur” dedi.<br />
<br />
<b>Gıybeti neden seviyoruz?</b><br />
<br />
İnsanın genetik olarak tek başına yaşamamaya ve sosyal bir dokunun parçası olmaya kodlandığını belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, iletişim kurmanın ve konuşmanın insanın doğasında olduğunu kaydederek “İnsanın konuşmayı nasıl öğrendiğine dair yapılan evrimsel psikoloj çalışmaları var. Bu çalışmalarda insanın konuşmayı öğrenmesinin, insanın başkalarının hakkında konuşma dürtüsü ile ilgili olduğu görülmüş. Yani genetik olarak insanda bir konuyu biriyle konuşarak paylaşma eğilimi var. Konuşma talebiyle ilgili genetik kodlarımız var. Bunu karşılamak için insanlar kendi kültürüne göre insanlar sözcük üretmiş, dil üretmiş. Edebi metinler bu şekilde ortaya çıkmış insanlık tarihinde. İlk yazılı ve hukuki metinler bu şekilde ortaya çıkmış. Çünkü insanlar sosyal bir varlık olarak yaratılmış. İnsan genetik olarak tek başına yaşamaya kodlanmamış, sosyal bir dokunun parçası olmaya göre için kodlanmış” dedi.<br />
<br />
<b>Çekirdek aile anlayışı yalnızlığa itiyor</b><br />
<br />
Hayvanlarla insanı ayıran özelliklerden birinin sosyalleşmek olduğunu ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şu değerlendirmelerde bulundu:<br />
<br />
“Aslan ve kurtların hayatını incelediğimiz zaman bir nesil beraber oluyor. Anne-oğul-kardeş oluyor, üçüncü bir nesil olduğunda uzaklaşıyorlar. Hatta Darwin bunu gözlemlemiş ve çekirdek ailenin gerekli olduğu fikri ortaya çıkıyor. Sosyologlar bunu kabul ediyor ve çekirdek aile tezi ortaya çıkıyor. Batı’nın ve insanlığın şu anda başına dert olan çekirdek aile. Çekirdek aile derken ‘İdeal aile çekirdek ailedir, geniş aileye gerek yoktur. Anneanne-babaannelerle ilgilenmeye gerek yoktur’ tarzındaki bir yaklaşım, şu anda Batı kültürünü yalnızlığa itti. İleri yaşlardaki intiharlar arttı. Mesela İngiltere’de Yalnızlık Bakanlığı kurulmak üzere. 8.5 milyon İngiliz evde yalnız yaşıyor. Bu gibi durumların ortaya çıkmasının nedeni, sosyal bağları zayıflatan Darwin’in tezinin yanlış anlaşılması. Bu durum belki aslanlarda ve kurtlarda böyledir, çünkü onlar sürü halinde yaşıyorlar ve insanlar gibi olamıyorlar. Maymunlar üzerinde deneyler yapılıyor. Maymunları bir toplum ya da kılan haline getirebilir miyiz tarzında, aralarında bir fikir üreterek bir yapı oluşturabiliriz tarzında. Ancak genetik olarak sözcük üretme kodları yok, bu özellik insanda var. Dolayısıyla konuşma isteği insanda beyinde ödül-ceza mekanizmasını harekete geçiriyor. İnsan konuştuğu zaman haz alıyor. İnsan kendi hakkında takdir onay övgü sözlerini duyduğu zaman, biriyle oturup sıcak ilişki kurduğu zaman beyin mutluluk hormonu salgılıyor. Bu durum insnaların hoşuna gidiyor. Herkes bir arada otururken herkesin ilgi alanı olanı, konuştuğu zaman zevk alabileceği konu açıldığıda buna herkes katılır.”<br />
<br />
<b>Konuşarak paylaşmak biyolojik doğamızın bir gereği</b><br />
<br />
İnsanının konuşma yeteneğinin yeme, içme ve üreme gibi biyolojik eğilimlerinden biri olduğunu ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Konuşarak paylaşmak, biyolojik doğamızın bir gereği. Tabi bu durumu iyi yönde ya da kötü yönde kullanmak ayrı bir durum. Etik sınırlarda kullanırsak bu bizim için konuşma ihtiyacı, paylaşma yalnızlığı, giderme ihtiyacı var. Yalnızlığı giderme ihtiyacımız bizi konuşmaya itiyor. Yalnızlığı en çok giderme ihtiyacı da kadın beyninde vardır. Erkek beyni, kadın beyni bu anlamda farklıdır. Erkek beyni stres altında zihinsel bir sığınağı vardır, oraya çekilir. Konuşarak değil sonuç odaklı düşünerek stresini giderir. Kadın beyni ise biyolojik olarak stres altında konuşarak paylaşarak stresini azaltmaya çalışır. Onun için konuşma ihtiyacı hisseder” dedi.<br />
<br />
<b>Konuşma bir dürtü ama kültürle desteklenmeli</b><br />
<br />
Annenin çocuğuna annelik yapabilmesi için çocuğuyla konuşması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Çocuk ilk 4 yaşta sözcük üretmeyi öğreniyor. Çocuk eğer konuşulan bir ortamda değilse konuşmayı öğrenemiyor. İkinci dünya savaşında ormanda bulunan vahşi çocuklar var, 50’nin üzerinde literatüre girmiş. Bu çocuklar eğer 4 yaşından önce hayvanların yanında büyüdüyse tekrar büyüdüklerinde konuşmayı öğrenemiyor. Konuşmayı öğrenmek bir dürtü olarak var ama kültür olarak beslenmesi gerekiyor. Bu da ödüllendirilirse konuşma devam ediyor” dedi.<br />
<br />
<b>Kadınlar konuşma konusunda daha avantajlı</b><br />
<br />
Kadınların konuşma konusunda erkeklerden üstün ve daha becerikli olduklarını belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Erkek bir hatip olmak için kadınlara oranla 2-3 misli daha fazla zorluyor kendini. Kadınlar bu konuda avantajlı ama bunu iyi yönetirlerse aileyi bir arada tutuyor. Birleştirici ve kucaklayıcı kimliği ortaya çıkıyor. Onun için ‘Aileyi dişi kuş yapar’ sözü boşuna söylenmemiş. Bu durum kadının iletişim becerisiyle ilgili. Sözel iletişim denildiği zaman hep söylenen sözler gibi anlaşılıyor. Seçtiğimiz kelimeler, eşikaltı vurgular, söyleyiş tarzı, bütün bunların hepsi iletişimin söylenen sözlerden daha önemli hale geliyor. Bu konuda da kadınlar avantajlı ama bir özellik olarak bunu olumlu yönde kullanırlarsa avantajlı olacak. Olumsuz yönde kullanırlarsa iletişim kazaşarına sebep oluyor” dedi.<br />
<br />
<b>Dur-düşün-konuş önemli</b><br />
<br />
Gıybetten uzak durmak için gıybet etmeme becerisinin kazanılması gerektiğini ifade eden Tarhan, “İster ailede ister toplumda olsun gıybet sorunlara yol açabilir. Küçük bir söz ya da davranış büyük problemlere yol açabilir. Söylediğimiz sözlerin manevi bir kurşun gibi olduğunu unutmamak gerekir. Doğru ve güzel bir şekilde konuşmazsak bunun sonuçlarını kötü bir şekilde yaşayabiliriz. Onun için dur-düşün-konuş diyoruz. Bunu yapmadığımız an en çok sevdiğimiz kalpleri de kırabiliriz, aile içerisinde problemlere yol açabiliriz. Bektaşi inancında çok güzel bir söz vardır; ‘Eline, beline ve diline sahip çık’ diye. Bu kültür Anadolu’daki irfan kültürüne yerleşmiştir. İnsanlar eline, beline ve diline sahip olabilse emin olun cezaevlerinin yarısı boş olabilir” diye konuştu.<br />
<br />VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0Türkiye38.963745 35.24332212.051348337359933 0.08707199999999915 65.876141662640066 70.399572tag:blogger.com,1999:blog-6568977183659983425.post-2556737290120054302024-03-11T14:18:00.009+03:002024-03-11T14:36:46.344+03:00Herbaderm Türkiye'nin İlk Eczacı Markası<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVQ5_bCvoSb5piyhHgBiqbtSTL0fxpftkRBb_hBtEOqXt8qX71RckIMP-Xwh03z3WR0N6HTFETLO2u6Zh0WGbzdQm1nCnTVZP3IcfXOtOHN01T2cGtcA09IzXwe4zBd4_oKLJFnbFZSj33CSjprwk7EroYM96qqgjN_vAm3LEf4J77zkaQpijplCsV1he8/s800/IMG_3837.png" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="Herbaderm Türki̇̇yeni̇̇n İlk Eczacı Markası" border="0" data-original-height="600" data-original-width="800" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVQ5_bCvoSb5piyhHgBiqbtSTL0fxpftkRBb_hBtEOqXt8qX71RckIMP-Xwh03z3WR0N6HTFETLO2u6Zh0WGbzdQm1nCnTVZP3IcfXOtOHN01T2cGtcA09IzXwe4zBd4_oKLJFnbFZSj33CSjprwk7EroYM96qqgjN_vAm3LEf4J77zkaQpijplCsV1he8/s16000/IMG_3837.png" title="Herbaderm Türki̇̇yeni̇̇n İlk Eczacı Markası" /></a></div><br /><div>Herbaderm, global vizyonla hareket ederek ürünlerini müşterilerine iletmektedir. Birçok bölgeye gönderim yaparak güvenilir ve tercih edilen marka olma özelliği taşımaktadır. Herbaderm leke karşıtı kremleri, özel formülasyonları ile cilt tonunuzu eşitlemeye ve lekeleri hafifletmeye yardımcı olur.</div><div> </div><div><b>Herbaderm Markasını Tanıyalım</b></div><div> </div><div><b><a href="https://www.herbaderm.com/" target="_blank">Türkiye'nin ilk eczacı markası</a></b> olup sağlık ile güzellik sektöründe uzun yıllara dayanan köklü bir markadır. Ürün yelpazesi geniş şekilde Türkiye'de üretilip dünya genelinde tercih edilen sağlık ve güzellik ürünlerini üreten, 4000 m2’lik alanda hizmet veren kurumsal bir firmadır.. Firmanın merkezi, yenilikçi çözümlerle etkili ürün formülleri konusundaki özverili çalışmaları ile bilinen fabrikada bulunmaktadır.</div><div> </div><div>Herbaderm'in kalite standartları, ürün portföyündeki çeşitliliğiyle etkili formülleri, markayı sektörde benzersiz kılan unsurlardan biridir. Türkiye genelindeki eczanelerde satışa sunulan ürünler eczacılar tarafından özenle seçilen aktif içeriklerle zenginleştirilmiş, etkili ve güvenli formüllerle öne çıkmaktadır.</div><div> </div><div><b>Herbaderm Ürün Çeşitliliği</b></div><div> </div><div><b><a href="https://www.herbaderm.com/" target="_blank">Herbaderm</a></b>, cilt sağlığınızı ön planda tutan ve doğal içeriklere dayalı ürünler sunmaktadır. Cildin ihtiyaç duyduğu bakımı sağlamaktadır. Böylece sağlıklı görünüm elde etmek için geniş ürün yelpazesi sizlere hizmet vermektedir.</div><div> </div><div>Leke karşıtı kremler, nemlendiriciler ve gözenek sıkılaştırıcı ürünleriyle cilt bakım rutinlerini tamamlamayı kolaylaştırır. Cilt lekeleri güneşin zararlı etkileri, yaşlanma süreci çeşitli dış etkenler nedeniyle ortaya çıkabilir</div><div> </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjlOY8KYvVT9ZioeH7AKaFpENr94FFffpu6p9IHcFQ1xW1zEnoyWL0b7o8X_Grz_mH9kYYdAq7WhTNDRVS00Db1J-6xQV39pFovx7NR-jN45P_qiQeVcOGef1PoAgH13JWLW7GwHsK1ZpwzFiIB2vKgiZ0bVVTYU8ECVaMVIP4EIuFkAYph38lBUZ9hkomq/s800/WhatsApp%20Image%202024-03-11%20at%2014.31.32.jpeg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="Herbaderm Türkiye'nin İlk Eczacı Markası" border="0" data-original-height="540" data-original-width="800" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjlOY8KYvVT9ZioeH7AKaFpENr94FFffpu6p9IHcFQ1xW1zEnoyWL0b7o8X_Grz_mH9kYYdAq7WhTNDRVS00Db1J-6xQV39pFovx7NR-jN45P_qiQeVcOGef1PoAgH13JWLW7GwHsK1ZpwzFiIB2vKgiZ0bVVTYU8ECVaMVIP4EIuFkAYph38lBUZ9hkomq/s16000/WhatsApp%20Image%202024-03-11%20at%2014.31.32.jpeg" title="Herbaderm Türkiye'nin İlk Eczacı Markası" /></a></div><br /><div><b>Herbaderm Ürün Kalitesi</b></div><div> </div><div>Herbaderm ürünlerini geliştirirken doğal içerikleri ön planda tutmaktadır. Aynı zamanda cilt sağlığına zarar vermeyen formülasyonlar kullanmaktadır. Ürünleri düzenli olarak kullanarak ciltteki olumlu değişimleri gözlemleyebilir ve doğal güzelliğinizi ortaya çıkarabilirsiniz.</div><div> </div><div>Cilt tipinize uygun ürünleri seçmek ve düzenli olarak kullanmak, sağlıklı cilt için önemli adımlardan biridir. Herbaderm'in çeşitli ürünleri farklı cilt ihtiyaçlarına yönelik çözümler sunar. Böylece kendi cilt tipine uygun ürünleri bulmaktadır.</div><div><br /></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0Türkiye38.963745 35.24332210.653511163821157 0.08707199999999915 67.273978836178856 70.399572tag:blogger.com,1999:blog-6568977183659983425.post-58534912313494447052024-03-11T14:11:00.000+03:002024-03-11T14:11:46.137+03:00Oruç tutarken bağışıklık sisteminizi de koruyun<a data-saferedirecturl="https://www.google.com/url?q=https://1.bp.blogspot.com/-gjw5NP3OZPU/XqK5-rHWl0I/AAAAAAABks8/WItNSH7W-B0rU6nAATesHq9KbJbCIuYJQCLcBGAsYHQ/s1600/Oru%2525C3%2525A7%252Btutarken%252Bba%2525C4%25259F%2525C4%2525B1%2525C5%25259F%2525C4%2525B1kl%2525C4%2525B1k%252Bsisteminizi%252Bde%252Bkoruyun.jpg&source=gmail&ust=1709928153212000&usg=AOvVaw1M9Vw3cbGx1pDR93WVDoHd" href="https://1.bp.blogspot.com/-gjw5NP3OZPU/XqK5-rHWl0I/AAAAAAABks8/WItNSH7W-B0rU6nAATesHq9KbJbCIuYJQCLcBGAsYHQ/s1600/Oru%25C3%25A7%2Btutarken%2Bba%25C4%259F%25C4%25B1%25C5%259F%25C4%25B1kl%25C4%25B1k%2Bsisteminizi%2Bde%2Bkoruyun.jpg" style="background-color: white; clear: left; color: #1155cc; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><span style="font-family: inherit;"><img border="0" class="CToWUd" crossorigin="" data-bit="iit" src="https://1.bp.blogspot.com/-gjw5NP3OZPU/XqK5-rHWl0I/AAAAAAABks8/WItNSH7W-B0rU6nAATesHq9KbJbCIuYJQCLcBGAsYHQ/s1600/Oru%25C3%25A7%2Btutarken%2Bba%25C4%259F%25C4%25B1%25C5%259F%25C4%25B1kl%25C4%25B1k%2Bsisteminizi%2Bde%2Bkoruyun.jpg" /></span></a><span style="font-family: inherit;"><b style="background-color: white; color: #222222;">Ramazan’da beslenmeye dikkat</b><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /><span style="background-color: white; color: #222222;">Ramazan ayı başladı. Koronavirüs Covid-19 salgını nedeniyle özellikle bağışıklık sistemini korumak ve beslenmeye de dikkat etmek gerekiyor. Uzmanlar oruç döneminde değişen beslenme alışkanlıklarına dikkat çekerken fazla kalorili, karbonhidrat ve şeker ağırlıklı beslenmenin tansiyon, kalp krizi gibi ciddi sağlık sorunlarına neden olabileceğini belirtiyor. Antioksidan ve C vitamini kaynağı sebze ve meyvelerin vücudu kalkan gibi koruyarak zinde kalınmasını sağlayacağına işaret ediyor.</span><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /><span style="background-color: white; color: #222222;">Ramazan ile birlikte düşen öğün sayısının ve beraberinde değişen beslenme alışkanlıklarının sağlık sorunlarını da beraberinde getirebileceğini söyleyen Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Özden Örkçü;</span><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /><span style="background-color: white; color: #222222;">“16-17 saatlik açlık sonrası hamur işleri, kızartmalar, sucuk, salam, pastırma gibi şarküteri ve tuz oranı yüksek yiyecekler, şerbetli tatlılar, pideler, börekler, makarnalar gibi yüksek kalori içeren yiyecekler ani şeker ya da tansiyon yüksekliklerine neden olabilir. Buna bağlı olarak kan basıncının hayatı tehdit edici şekilde yükselmesi sonucu oluşan, kalp krizi, akciğer ödemi gibi ciddi tablolar ortaya çıkabilir” diyor.</span><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /><span style="background-color: white; color: #222222;">Açlık süresini kısaltmak için mutlaka sahura kalkılması gerektiğini ifade eden Beslenme ve Diyet Uzmanı Özden Örkçü; bu dönemde yüksek kalorili yiyecekler yerine, kepekli, yulaflı, lif içeriği yüksek mide sindirimi kolay olmayan, erken mide boşalmaları yaşatmayan kompleks karbonhidratlar tercih edilmesi gerektiğini vurguluyor.</span><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /><b style="background-color: white; color: #222222;">Vücuttan su atılmasına neden olan yiyecek ve içeceklerden uzak durulmalı</b><br style="background-color: white; color: #222222;" /><span style="background-color: white; color: #222222;">Beslenme ve Diyet Uzmanı Özden Örkçü; “Çay ve kahve gibi içecekler vücuttaki suyun atılmasına neden olduğundan bir sonraki oruç günü kişiyi susatabilmektedir. Oruç süresince susamamak adına vücuttan su atılmasına neden olan yiyecek ve içeceklerden uzak durulmalı, sahurda ve iftarda çay ve kahve tüketimi azaltılmalıdır” dedi.</span><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /></span><h3 style="background-color: white; color: #222222;"><b><span style="font-family: inherit; font-size: small;">Tuzlu besinlere dikkat</span></b></h3><span style="font-family: inherit;"><span style="background-color: white; color: #222222;">Tuzlu besinler tüketmenin orucun susuzluk içerisinde geçmesine neden olabileceğini söyleyen Beslenme ve Diyet Uzmanı Özden Örkçü; “Sahurda ve iftarda tuz tüketimini azaltmak daha az susamayı sağlamaktadır” diyor. Yüksek kalorili içecek ve yiyeceklerin yerine, iftar ve sahur saatlerinde bağışıklık sistemimizi destekleyici meyve sebzelere yer vermemiz gerektiğini vurgulayan Beslenme ve Diyet Uzmanı Özden Örkçü: “Unutmayalım ki iftar saatini beklerken hayalini kurduğumuz tatlılar sadece kalori almaktan başka bir şeyi olmazken, antioksidan ve c vitamini kaynağı sebze ve meyveler vücudumuzu kalkan gibi koruyarak zinde kalmamızı da sağlayacaktır” dedi. Beslenme ve Diyet Uzmanı Özden Örkçü faydalı besinleri şöyle sıralıyor;</span><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /><span style="background-color: white; color: #222222;">- C vitamini: bağışıklık siteminizi güçlü tutarak hastalanmanızı engeller. Kuşburnu, turunçgillerden, domates, biber, maydanoz, soğan, dutsu meyveler dediğimiz berryler, kabak, brokoli ve yeşil salatalar C vitamin almanızı sağlayacak besinlerdir.</span><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /><span style="background-color: white; color: #222222;">- Toksin atımını hızlandırmak ve vücudumuzu canlandırmak için günlük 8 su bardağı su tüketimini ihmal etmemekle beraber taze sıkılmış bazı meyve ve sebze sularının da tüketimini arttırmak çok doğru olacaktır.</span><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /><span style="background-color: white; color: #222222;">- Sarımsak; yemeklere lezzet verici olarak kullanılmasının yanında birçok hastalığı tedavi etmek amacıyla da kullanılmaktadır.</span><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /><span style="background-color: white; color: #222222;">- Zencefil, Asya kökenli bir bitki olan zencefilin sağlığa yararı çok eski zamanlardan beri bilinmektedir, yüksek vitamin ve besin kaynağıdır.</span><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /><span style="background-color: white; color: #222222;">- Kekik; kramp çözücü, dezenfekte edici ve balgam söktürücü olarak kullanılmaktadır. Akciğer ve bronşlar başlıca kullanım alanlarındandır.</span><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /><span style="background-color: white; color: #222222;">- Özellikle içeriğini bilmediğimiz ürünler, hazır çorbalar, rafine gıdalar (sanayi tipi kek, börek, pasta, bisküvi, iyi pişmemiş ürünler üzerinde yanık ve kömür karası görünümü olan ürünlerden uzak durmak gerek.</span><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /></span><h3 style="background-color: white; color: #222222;"><b><span style="font-family: inherit; font-size: small;">Sahurda meyve tüketin</span></b></h3><span style="font-family: inherit;"><span style="background-color: white; color: #222222;">Yapılan araştırmalar, yapısında triptofan aminoasidi fazla olan besinlerin iştahı azalttığı belirtilirken bağışıklık sistemini de koruduğunu gösteriyor. Beslenme ve Diyet Uzmanı Özden Örkçü buna bağlı olarak sahurda en az 1-2 porsiyon yaş ya da kuru meyve tüketmeyi öneriyor. Beslenme ve Diyet Uzmanı Özden Örkçü;</span><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /><span style="background-color: white; color: #222222;">- Muz, avokado, yulaf ve süt triptofan bakımından zengin gıdalardır. Bezelye, fıstık, fasulye gibi albumin bakımından zengin besinler tüketerek iştahınızı azaltabilirsiniz. Meyveler doğal şeker kaynağıdır.</span><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /><span style="background-color: white; color: #222222;">- Krom kan şekeri düzenleyen bir mineraldir. Yulaf, peynir, ısırgan otu, meyan kökü, buğday, süt ve süt ürünleri, yer fıstığı önemli krom kaynaklarıdır.</span><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /><span style="background-color: white; color: #222222;">- Bal, yıllardır medikal tedavide kullanılır, içerdiği vitamin mineral ve aminoasitlerle doğal ilaç olarak kullanılmaktadır. Sadece bakterilere karşı değil virüs, mantar, parazitlere karşı da antimikrobiyal özellik göstererek bağışıklık sistemini güçlendirir. Yaraların hızlı iyileşmesini sağlar. Ağız yoluyla alınan bal, immün sistemi güçlendirir.</span><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /><span style="background-color: white; color: #222222;">- Sahurda çay içmeyi sevmiyorsanız ya da o saatlerde uykunuzu kaçırdığınızı düşüyorsanız, tarçınlı bir süt ya da mevsim meyvelerinden hazırlanmış 1-2 porsiyon meyve dilimleri size iyi gelecektir.</span><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /><span style="background-color: white; color: #222222;">- Sahurda iftardan kalan yemekleri yiyenlerdenseniz bu alışkanlıklarınızdan vazgeçin ve güzel bir kahvaltı sofrasının aslında ne kadar da midenizi rahatlattığını, uykuya dalarken kıvranmadan uyumanızı sağlatacağını görün.</span><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /><span style="background-color: white; color: #222222;">- Az yağda yapılan bir omlet ya da menemen, sevmiyorsanız haşlanmış 1-2 yumurta, mevsim meyvesi veya ceviz yanında hurma 1-2 dilim ekmek, doymayacağınızı hissederseniz de tost yapabilirsiniz.</span><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /></span><h3 style="background-color: white; color: #222222;"><b><span style="font-family: inherit; font-size: small;">İftara hafif yiyeceklerle başlayın</span></b></h3><span style="font-family: inherit;"><span style="background-color: white; color: #222222;">Beslenme ve Diyet Uzmanı Özden Örkçü; “İftarda; tüm gün aç ve susuz kalan kişilerin orucu açarken fazlaca sıvı gıdalara yüklenmek asitli içecekleri çok tüketmek veya 3-4 çeşit yemeği bir arada ve hızlı bir şekilde tüketerek boş mideye bir anda yüklenilmemelidir. Aksi durumlarda midede şişlik hissi, reflü, midede yanma, ekşime, gaz şikâyetleri kaçınılmaz olur. İftar yemeğine hafif yiyeceklerle başlamak daha doğrudur. Şöyle sıralarsak;</span><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /><span style="background-color: white; color: #222222;">- İlk etapta çorbalarla başlanmalı; başlangıç için çok sıcak olmayan ılık çorba en uygun yiyecektir. Bağırsak problemi olanlar çorbalarına doğal lif ilavesi yapabilecekleri gibi kepekli ekmek de tercih edebilirler.</span><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /><span style="background-color: white; color: #222222;">- Biraz ara verip zeytinyağlı bir sebze yemeği veya salatalarla devam edilebilir.</span><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /><span style="background-color: white; color: #222222;">- Daha sonra ana et yemeklerinden biri seçilebilir.</span><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /><span style="background-color: white; color: #222222;">- Yemek sonrası yenilecek tatlıların hamurlu ve kızartma işlemine uğramış bir tatlı olmamasına dikkat edilmeli sütlü tatlılar tercih edilmelidir. Ramazanın simgesi haline gelen güllaç buna en uygun tatlı olarak kabul edilebilir, haftada 1-2 kez sütlü tatlı yenilebilir. Ancak hemen yemek üzerine değil iftardan 1- 2 saat sonra yenilmesi daha uygun olur.</span><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /><span style="background-color: white; color: #222222;">- Yemekleri iyi çiğnemek, çok tuzlu, yağlı ve tatlı besinlerden kaçınmak gerekir. Ağır hamur tatlıları yerine sütlü tatlıları veya meyveleri seçmek sağlığımız açısından daha yararlıdır.</span><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /><span style="background-color: white; color: #222222;">- Hızlı yemeyin, besinleri iyi çiğnemeden yutmayın, yemekten sonra hemen yatmayın.</span><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /><span style="background-color: white; color: #222222;">- Aşırı yağlı, baharatlı yiyecekler ve şerbetli tatlılardan kaçının.</span><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /><span style="background-color: white; color: #222222;">- Karnınızda şişkinlik ve gaz varsa; süt, süt ürünleri ve glutenden fakir beslenin.</span><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /><b style="background-color: white; color: #222222;">İftardan hemen sonra spor yapmaya dikkat</b><br style="background-color: white; color: #222222;" /><br style="background-color: white; color: #222222;" /><span style="background-color: white; color: #222222;">İftardan sonra mide şişkinliklerini azaltmak ya da kilo kontrolünü sağlamak için egzersiz düşünenler için de dikkat çeken Özden Örkçü; “İftardan hemen sonra fiziksel bir aktiviteye yönelmek sağlığınız için risk teşkil edebilir. Yemekten en az 1-2 saat geçmesi beklenilmeli yoksa reflü ve mide şikayetleriyle karşılaşabilirsiniz. Evde esneme ve germe egzersizleri yapabilirsiniz. Hemen hemen herkesin takip ettiği bir egzersiz programı vardır, kendinize en az yarım saat ayırarak aktivite saatinizi oluşturun. Takip ettiğim bir kişi yok spor yapmaktan da haz almıyorum diyorsanız da hareketli bir müziğe eşlik edebilirsiniz, çocuklarınız ya sizinle beraber yaşayan yakınlarınızla emin olun sıkılıyorum kelimesindense hayatınızı bu şekilde renklendirmek hoşunuza gidecektir” diyor.</span></span><div><span style="background-color: white; color: #222222; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small;"><br /></span></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0Türkiye38.963745 35.24332210.653511163821157 0.08707199999999915 67.273978836178856 70.399572tag:blogger.com,1999:blog-6568977183659983425.post-39483043986860299832024-03-11T13:46:00.006+03:002024-03-11T13:57:24.122+03:00PUBG Hesap – Plyr.com<div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjocrm8PvJQPp7XH8hKGeGA1aEPCL8WYEUdhPGj3mF1xNARUn9sSLxZCZRt0bi7zMoTI7uS1QXoHMaR_VaLWK6QArrzvQZYwBJ6UjiyMV7SPvr2bUaretUYOjX01WGgxft1PGUHqYHqoF5qFsA5I091z2C_ZVP6eUmUng5Eb3NNKZMqTB9VWOo5Rev9b8PX/s900/dosya-1709915835-img-og-pubg.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="PUBG Hesap – Plyr.com" border="0" data-original-height="473" data-original-width="900" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjocrm8PvJQPp7XH8hKGeGA1aEPCL8WYEUdhPGj3mF1xNARUn9sSLxZCZRt0bi7zMoTI7uS1QXoHMaR_VaLWK6QArrzvQZYwBJ6UjiyMV7SPvr2bUaretUYOjX01WGgxft1PGUHqYHqoF5qFsA5I091z2C_ZVP6eUmUng5Eb3NNKZMqTB9VWOo5Rev9b8PX/s16000/dosya-1709915835-img-og-pubg.jpg" title="PUBG Hesap – Plyr.com" /></a></div><b>1.<span style="white-space: pre;"> </span>Kişisel Kimlik:</b> <b><a href="https://plyr.com/market/pubg-mobile-hesap-alma-satis" target="_blank">PUBG hesap</a></b>, sizin dijital kimliğinizdir. Bu hesap sayesinde, oyuncu olarak tanınır, oyun içi başarılarınızı gösterebilir ve diğer oyuncularla etkileşime geçebilirsiniz.</div><div><br /></div><div><b>2.<span style="white-space: pre;"> </span>Özelleştirme:</b> Hesabınızı kişiselleştirebilirsiniz. Profil resmi, kullanıcı adı ve hatta oyun içi ses efektleri gibi pek çok özelliği dilediğiniz gibi özelleştirebilirsiniz. Böylece kendinizi oyun dünyasında daha benzersiz kılabilirsiniz.</div><div><b><br /></b></div><div><b>3.<span style="white-space: pre;"> </span>İlerleme ve Kazanımlar: </b>Hesabınız, oyun içindeki ilerlemenizi ve kazanımlarınızı saklar. Kaç maç kazandığınız, hangi seviyede olduğunuz ve topladığınız ödüller gibi detaylar hesabınızda kayıtlıdır. Bu sayede oyun içi performansınızı gözlemleyebilir ve gelişim sağlayabilirsiniz.</div><div><br /></div><div><b>4.<span style="white-space: pre;"> </span>Arkadaşlık ve İşbirliği:</b> <b><a href="https://plyr.com/market/pubg-mobile-hesap-alma-satis" target="_blank">PUBG hesap</a></b>, arkadaşlarınızı ekleyebileceğiniz bir platform sunar. Arkadaşlarınızı ekleyerek onlarla daha kolay iletişim kurabilir, birlikte oyun oynayabilir ve takımlar oluşturabilirsiniz.</div><div><br /></div><div><b>5.<span style="white-space: pre;"> </span>Cihaz Bağımsızlığı: </b>Hesabınız, farklı cihazlarda oyun oynamanıza olanak tanır. Mevcut bir hesabınız varsa, bu hesabı farklı cihazlara bağlayabilir ve oyun deneyiminizi herhangi bir cihazda sürdürebilirsiniz.</div><div><b><br /></b></div><div><b>6.<span style="white-space: pre;"> </span>Ödüller ve İndirimler: <a href="https://plyr.com/market/pubg-mobile-hesap-alma-satis" target="_blank">PUBG hesap</a></b>, oyun içi etkinliklerde kazandığınız ödülleri ve indirimleri saklar. Bu ödüller, yeni ekipmanlar, kıyafetler veya oyun içi para gibi çeşitli öğeler olabilir.</div><div><b><br /></b></div><div><b>7.<span style="white-space: pre;"> </span>Güvenlik ve Destek: </b>Hesabınızın güvenliği ve sorunsuz çalışması için PUBG Mobile, size destek sunar. Hesap kurtarma, şifre yenileme veya hesap güvenliği konularında yardım alabileceğiniz bir destek ekibi bulunur.</div><div><br /></div><div>PUBG Mobile hesabı, sadece bir oyun hesabı değil, aynı zamanda oyuncuların dijital kimliğidir. Bu hesap, oyun deneyiminizi özelleştirmenize, ilerlemenizi kaydetmenize ve arkadaşlarınızla işbirliği yapmanıza olanak tanır. Bu benzersiz özellikler, PUBG Mobile oyununun sadece bir oyun değil, aynı zamanda bir topluluk deneyimi olduğunu gösterir.</div><div><br /></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0Türkiye38.963745 35.24332210.653511163821157 0.08707199999999915 67.273978836178856 70.399572tag:blogger.com,1999:blog-6568977183659983425.post-49943547280952349362024-03-06T22:08:00.000+03:002024-03-06T22:08:20.289+03:00Çok konuşanın ağzı kokuyormuş!<a href="https://1.bp.blogspot.com/-qr2hyjKtLeU/W82CFNS88gI/AAAAAAABTQU/0OoPWEoToQ4_FB3XQT__0OSG5rldyJ2JQCLcBGAs/s1600/%25C3%2587ok%2Bkonu%25C5%259Fan%25C4%25B1n%2Ba%25C4%259Fz%25C4%25B1%2Bkokuyor.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="463" data-original-width="800" src="https://1.bp.blogspot.com/-qr2hyjKtLeU/W82CFNS88gI/AAAAAAABTQU/0OoPWEoToQ4_FB3XQT__0OSG5rldyJ2JQCLcBGAs/s1600/%25C3%2587ok%2Bkonu%25C5%259Fan%25C4%25B1n%2Ba%25C4%259Fz%25C4%25B1%2Bkokuyor.jpg" /></a><b>Bazen ağız bakımının yetersizliği bazen de çeşitli hastalıklar nedeniyle ortaya çıkabilen ağız kokusu sosyal yaşamı önemli ölçüde etkileyebiliyor. Çoğunlukla hasta tarafından fark edilmeyen ve kişinin kendisini rahatsız etmeyen sorun, yakın çevresindekileri rahatsız ediyor. </b><br />
<br />
Memorial Antalya Hastanesi Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisi Bölümü’nden Prof. Dr. Mustafa Asım Şafak, ağız kokusu nedenleri ve tedavisi hakkında bilgi verdi.<br />
<br />
<b>Beslenme alışkanlıkları koku sorununu tetikliyor</b><br />
<br />
Ağız kokusu genellikle beslenme alışkanlıklarına, ağız hijyeninin kötü olmasına veya birtakım hastalıklara bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Örneğin; soğan, sarımsak, turp veya bazı diğer kokulu baharatlar, tütün ya da aşırı alkol kullanımı gibi alışkanlıklar ağız kokusunun beslenme kültürüne bağlı nedenleri olarak sıralanabilir. Ayrıca herhangi bir hastalık olmasa da açlık nedeniyle ya da ağız ve dişlerin veya ağız içi protezlerin temizliğinin yeterince yapılmaması sonucunda da besin artıklarına bağlı olarak görülebilir.<br />
<br />
<b>Bademcik iltihapları ağız kokusu nedeni</b><br />
<br />
Ağız kokusunun yaklaşık %90’ı ağızla ilişkili olarak görülür. Ağza bağlı nedenler arasında; diş çürükleri, diş eti iltihapları, ağız mukozasındaki diğer hastalıklar, bademcik iltihapları, öpücük hastalığı, bademcik veya yutak bölgesindeki apseler, kuşpalazı, tüylü dil, paslı dil, ağız boşluğundaki kanserler sayılabilir.<br />
<br />
<b>Uzun konuşmalar ile ağız kuruluğu kokuyu oluşturur</b><br />
<br />
Ağızda tükürük salgısının eksikliği veya yetersizliği direk ağız hijyenini bozarak ağız kokusuna neden olur. Bu nedenle uzun süreli konuşma alışkanlığı, stres, tükürük bezi taşları veya iltihapları, şeker hastalığı, otoimmün tükürük bezi hastalıkları, ağız kuruluğu oluşturan ilaçlar, vitamin eksiklikleri, damak yarığı, dilin büyük olması veya alt çenenin küçük olması gibi yapısal bozukluklar da ağız kuruluğu sonucunda ağız kokusunu oluşturmaktadır.<br />
<br />
<b>Burun kemiğinizde eğrilik varsa…</b><br />
<br />
Her türlü burun tıkanıklığı ağız yoluyla solunuma yol açacağından, ağız kuruluğuna neden olarak ağız kokusunu oluşturur. Buna göre burun kemiği eğrilikleri, burun kemiğindeki delikler, burun eti büyümeleri, burun etlerinin erimesi ve aşırı küçülmesi, burun alerjileri, burun iltihapları, sinüzitler, burundaki yabancı cisimler veya burun taşları, geniz eti büyümeleri, burun kanaması, burun ve geniz kanserleri ağız kokusu oluşturan nedenlerdir.<br />
<br />
<b>Pek çok hastalık koku oluşumunda etkili olabilir</b><br />
<br />
Gırtlak ve alt solunum yolu hastalığı olarak çeşitli larenjitler, bronşitler, diğer akciğer iltihapları, bronşiektazi, gırtlak ve akciğer kanserleri ağız kokusu oluşturur. Mide ve bağırsak sistemine bağlı hastalıklardan yemek borusundaki kistler, kesecikler, mide kanamaları, gastrit ve ülserler, reflü hastalıkları, mide fıtıkları, yemek borusu ve mide kanserleri, bağırsakların paraziter hastalıkları, dizanteri, gıda zehirlenmeleri, karaciğer hastalıkları, akut karaciğer yetmezliklerinde ağız kokusu görülebilir. Bu nedenle sorunun altta yatan nedeninin iyi araştırılması gerekir.<br />
<br />
<b>Ağır tedaviler sonrasında oluşabilir</b><br />
<br />
Ağız kokusu; lösemi, polistemia vera, aplastik anemi gibi kan hastalıkları, kronik böbrek yetmezliği, şeker hastalığı, otoimmün hastalıklar, eozinofilik purpura, romatizmal hastalıklar, vücudun diğer bölgelerindeki bazı kanserlerde bile nefes yoluyla atılan kötü kokulu gazlar sonucunda oluşabilmektedir.<br />
<br />
<b>Özel ölçüm teknikleri kullanılıyor</b><br />
<br />
Ağız kokusundan şikayet eden kişilerin yaklaşık dörtte birinde gerçekte bir ağız kokusu yoktur ve kişi kendisinde ağız kokusu olduğundan şüphelenebilir, çekinir. Bu duruma halitofobi denir ve sıklıkla antisosyal insanlarda görülür. Ağız kokusunun giderilebilmesi için buna yol açan sebebin bulunması ve öncelikli olarak ortadan kaldırılması gerekir. Detaylı şekilde kulak burun boğaz, diş, göğüs hastalıkları ve gastroenterolojik muayenelerin yapılması önemlidir. Ağız kokusu için organoleptik yöntem, gaz kromotografisi, halimeter ve Cyranose 320 gibi ölçüm teknikleri kullanılır.<br />
<br />
<b>Tedavi ağız kokusunun nedenine göre belirleniyor</b><br />
<br />
Ağız konusunun nedenleri belirlendiği takdirde tedavisini planlamak kolaydır. Ancak bazen bir neden bulunamayabilir. Böyle durumlarda ağız hijyenine daha fazla ağırlık vermek, dil sırtını yumuşak tüylü fırçalarla temizlemek, koku giderici gargaralar ve spreylere başvurmak faydalı olacaktır. Bunların yanı sıra ağız kokusuyla mücadele için; maydanoz ve nane, karanfil, guami meyvesinin kabukları, sakız ağacından elde edilen reçine ile üretilen çiklet ve bazı ilaçlar da kullanılabilir.<br />
<br />
<h2 style="text-align: left;"><b>Ağız kokusunu önlemek için 7 öneri;</b></h2>
<br />
<ul>
<li>El sırtını yalama testiyle ağız kokunuz olup olmadığını basitçe kontrol edebilirsiniz.</li>
<li>Burun tıkanıklığı, burun kanaması, geniz akıntısı, boğaz ağrısı, yutma güçlüğü, ses kısıklığı gibi durumlarda bir uzmana başvurun.</li>
<li>Ağız ve diş bakımına özen gösterin, belli aralıklarla kontrollerinizi yaptırmayı ihmal etmeyin.</li>
<li>Tütün kullanımı, aşırı alkol kullanımı, kokulu besinlerin ve baharatların ağız kokusuna neden olabileceğini unutmayın.</li>
<li>Dengeli beslenmeye, taze sebze ve meyve tüketimine ve bol sıvı alınımına özen gösterin.</li>
<li>Antiseptik gargaralar kullanın.</li>
<li>Dil sırtını fırçalayarak temizleme ve dişlerin düzenli olarak fırçalanmasına devam eden ağız kokusu durumlarında bir uzmana başvurun.</li>
</ul>
<br />
<br />VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6568977183659983425.post-5882963261157622472024-03-05T22:08:00.006+03:002024-03-05T22:09:11.274+03:00Soğuk yaralanmasına dikkat!<div dir="ltr"><div class="gmail_default" style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;"><a href="https://4.bp.blogspot.com/-4zxePS_TSPY/Wpa1Tuiz3GI/AAAAAAABJMQ/xMF_W3KOvmA1arVJ07zqAwegw3_DCYUwACLcBGAs/s1600/So%25C4%259Fuk%2Byaralanmas%25C4%25B1na%2Bdikkat%2521%2B%2528800%2Bx%2B607%2529.jpg" style="clear: left; display: inline !important; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img border="0" src="https://4.bp.blogspot.com/-4zxePS_TSPY/Wpa1Tuiz3GI/AAAAAAABJMQ/xMF_W3KOvmA1arVJ07zqAwegw3_DCYUwACLcBGAs/s1600/So%25C4%259Fuk%2Byaralanmas%25C4%25B1na%2Bdikkat%2521%2B%2528800%2Bx%2B607%2529.jpg" /></a></div><div class="gmail_quote"><b><br /></b></div><div class="gmail_quote"><b>Soğuğa uzun süre maruz kalmak, hücrelerde ve dokularda doğrudan hasar meydana getirebiliyor. </b><br /> <br /> Halk arasında 'soğuk yaralanması' olarak da bilinen 'Pernio' sonucunda, ayak, kulak ve burun gibi vücudun uç bölgelerindeki damarlarda daralmaya bağlı olarak, dokularda beslenme bozukluğu gelişiyor. Bu da ciltte kızarıklık, kabuklanma ve yanma hissine yol açıyor.<br /> <br /> Yakında Sibirya üzerinde oluşan 6 Türkiye büyüklüğündeki dev yüksek basınç merkezinin, önce Avrupa'yı, ardından da ülkemizi vurması bekleniyor. Meteoroloji uzmanları Sibirya soğuğunun 28 Şubat'ta yoğun yağışla İstanbul'a varacağını göz önünde tutuyorlar. Peki cildimizi aşırı soğukların negatif etkisinden korumak için nelere dikkat etmeliyiz? Medical Park Göztepe Hastane Kompleksi Dermatoloji Uzmanı Dr. Neslihan Fişek İzci, konuyla ilgili önemli önerilerde bulundu:<br /> <br /> <b>KURUMUŞ CİLT DERİ HASTALIKLARI SEBEBİ</b><br /> <br /> Soğuk havayla temas eden deride en sık karşılaşılan problem kuruluktur. Kurumuş cilt ise egzema, kaşıntı gibi pek çok deri hastalığına zemin hazırlar. Kuruluk ve kaşıntı, tüm vücutta görülebileceği gibi en sık yüz, kol ve bacaklarda ortaya çıkar. Ayrıca ısıtma sistemlerinin havadaki suyu ve nemi, azaltması, cildin nemi tutabilmesini zorlaştırır. Bunların dışında pernio (soğuk yaralanması) ve soğuk ürtikeri (deride kaşıntı ve döküntü) ise diğer karşılaştığımız hastalıklardır.<br /> <br /> <b>DAR GİYSİLER GİYMEKTEN KAÇININ</b><br /> <br /> En önemli korunma yöntemi, cildimizin direkt olarak soğuk havayla temasının engellenmesidir. Bu yüzden dışarı çıkarken eldiven ve kalın çoraplar giyilmelidir. Ayrıca kan dolaşımını bozduğu için dar giysilerden de kaçınılmalıdır. Bu durum cildinizi kuruttuğu gibi daha çok üşümenize de neden olabilir. Cilt sık sık nemlendirilmelidir. Özellikle giysilerin kapatmadığı vücut bölgelerinin nemlendirilmesine daha çok özen gösterilmelidir. </div><div class="gmail_quote"><br /></div><div class="gmail_quote">Renkli, kimyasal madde içeren sabunlar kullanmamalı, daha çok doğal sabunları tercih etmeliyiz. Her gün duş almak (özellikle sıcak su ile) cildin fazla kurumasına sebep olur. Gün aşırı ılık duş alıp, her duştan sonra cildimizi nemlendirmemiz gerekir. Ciltte kuruluk ve kaşıntı olduğunda asla kolonya ve doktor tavsiyesi olmadan merhem kullanılmamalıdır.<br /> <br /> <b>SOĞUK CİLDİMİZE NASIL ZARAR VERİR?</b><br /> <br /> Derimiz, vücudumuzun dış etkenlere en çok maruz kalan organıdır. Soğuğa maruz kalma deriyi 3 farklı mekanizma ile hasarlandırır;<br /> <br /> 1. Soğuk maruziyeti, hücrelerde ve dokularda direkt olarak hasar meydana getirir.<br /> <br /> 2. Soğuk nedeniyle, deriyi besleyen damarların daralması (vazospazmaya uğraması) dokunun yeterli beslenmesini engeller.<br /> <br /> 3. Soğuk ayrıca derialtı yağ dokuda da hasar meydana getirebilir.<br /> <br /> Pernio (soğuk yaralanması), soğuğa maruz kalınması sonucunda el, ayak, kulak ve burun gibi vücudun uç bölgelerindeki damarlarda daralmaya bağlı olarak, dokularda beslenme bozukluğu nedeniyle gelişir. Bu hastalıkta ciltte kızarıklık, kabuklanma ve yanma hissi oluşur.<br /> <br /> <b>SOĞUKTA BOL SIVI TÜKETİN</b><br /> <br /> Yanlış beslenme bozuklukları ve çeşitli sistemik hastalıklar, cilt kuruluklarının ve kaşıntının sebebi olabilirler. HIV enfeksiyonundan diyabete kadar pek çok sistemik hastalık, kuruluk ve kaşıntı nedenidir. Özellikle tiroid hastalıklarında ciltte kuruma ile çok sık karşılaşırız. Ayrıca stres ürtiker, alopesi, psoriasis, seboreik dermatit gibi pek çok hastalık da hem ana neden hem de tetikleyici olarak rol oynar. Bol sıvı tüketimi kış aylarında da cilt sağlığı için çok önemlidir. Meyve ve sebze tüketimi de nem dengesini sağlar.</div><div class="gmail_quote"><br /></div><div class="gmail_quote">Alkol, sigara ve şekerden uzak durmak gerekir. Bunun dışında demir, çinko, mineral, A, B kompleks, C ve E vitamini eksikliklerinde ciltte kuruma, kaşıntı ve egzamalar daha sık görülür. Düzenli egzersiz yapmak hem kan dolaşımını artırarak hem de stresimizi azaltmamızı sağlayarak cildimizin daha sağlıklı olmasını destekler.<br /></div><div class="gmail_quote"><br /></div></div> VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6568977183659983425.post-49184925840270794112024-03-04T23:44:00.006+03:002024-03-05T22:05:44.935+03:00Ramazan'da kilo vermenize yardımcı olacak öneriler<a href="https://2.bp.blogspot.com/-ZjiAgjoY7xo/XOJ6e6QudoI/AAAAAAABZjY/jrSOWv7uvXwKot4IMpKoV2Hh4QFBjFoIQCLcBGAs/s1600/Ramazan%2527da%2Bkilo%2Bvermenize%2Byard%25C4%25B1mc%25C4%25B1%2Bolacak%2B%25C3%25B6neriler.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="517" data-original-width="800" src="https://2.bp.blogspot.com/-ZjiAgjoY7xo/XOJ6e6QudoI/AAAAAAABZjY/jrSOWv7uvXwKot4IMpKoV2Hh4QFBjFoIQCLcBGAs/s1600/Ramazan%2527da%2Bkilo%2Bvermenize%2Byard%25C4%25B1mc%25C4%25B1%2Bolacak%2B%25C3%25B6neriler.jpg" /></a><b>Son yıllarda Ramazan Ayında oruçlu geçirilen süre 16 saat civarında. Ancak kilo aldığından şikâyet edenler de var. </b><br />
<br />
Türkiye’de hem Uzman Klinik Psikolog hem de Uzman Diyetisyen ünvanlı tek isim olan Merve Öz, bu durumun fiziksel açlığın ötesinde, aç kalma korkusuyla insanları fazla yemek yemeğe ittiğini söylüyor. Bununla birlikte hızlı yemek yeme, tercihlerin kalorili besinlerden yana olması gibi yanlış seçimlerin kilo almada etkili olduğunun da altını çiziyor.<br />
<br />
Ramazanda kilo almanın bir kural olmadığını, hatta birkaç noktaya dikkat ederek kilo vermenin de mümkün olabildiğini söyleyen Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi’nden Uzm. Dyt. Merve Öz, “Genel kural olarak; aldığınız kalori, harcadığınız kaloriden az ise kilo verebileceğinizi söyleyebiliriz. Bu durumda kilo vermek için 3 önemli nokta öne çıkmaktadır: sağlıklı ve düzenli beslenmek, fiziksel aktiviteyi artırmak ve yeterli miktarında su içmek” diyor. Dikkat edilmesi gerekenleri şöyle sıralıyor…<br />
<br />
<b>Sahuru atlamayın</b><div><b><br /></b>
Kilo alınmasındaki en önemli etkenlerden biri yavaşlayan metabolizma... Ramazan Ayında sahura kalkılmadığında vücut çok uzun süre aç kalıyor. Bu durum kas yıkımına neden olduğu gibi metabolizmanın yavaşlamasına da neden oluyor. Metabolizmanın hızlanması için olabildiğince fazla öğün yapmak gerekiyor. Ramazanda; iftar, iftar sonrası ara öğün ve sahur olmak üzere en az 3 öğün beslenmekte yarar var. Uykusuzluk gibi bir endişeniz yoksa metabolizmanızı hızlandırmak için iftar ve sahur arasında beyaz çay ya da yeşil çay tüketilebilir.<br />
<br />
<b>Sahur sofranızda hafif gıdalar olsun</b></div><div><b><br /></b>
Sahurda, bütün gün aç kalma korkusu ile çok fazla yemeye yemek yenebiliyor. Önemli olan çok yemek değil, kaliteli yiyecekler tüketmek. Uzm. Dyt. Merve Öz, sağlıklı bir sahur öğünü geçirmek için önerilerini şöyle sıraladı: “Sahurda hamur işi, kızartma tüketmeyin. Bunun yerine kahvaltılık ve çorba iyi bir tercih olabilir. Kahvaltılık olarak; reçel, çikolata, bal, pekmez, yağlı peynirler yerine beyaz peynir, domates, salatalık, yeşillik, miktarını abartmadan zeytin tüketilmelidir. Yumurta, hem çok kaliteli bir protein kaynağı olması, hem de tok tutucu özelliğinden dolayı tercih edilmelidir.<br />
<br />
<b>İftarda hemen ana yemeğe yönelmeyin</b></div><div><b><br /></b>
Orucunuzu açıp çorbanızı yedikten sonra 15 dakika ara verip daha sonra ana yemeğe geçilmelidir. Beynimize doyma sinyali 20 dakika sonra gidiyor. Bu nedenle iftarda yemek öncesi ara vermek, yavaş yemeği sağladığı gibi porsiyon kontrolünü de kolaylaştırıyor. Ayrıca başlangıcı çorbayla yapmak doyma hissinin başlamasını ve kan şekerinin ani yükselmesine engel oluyor<br />
<br />
<b>Ana yemeğinizin yanındaki salata olsun</b></div><div><b><br /></b>
Salata mide hacmini doldurarak kalorili yiyeceklerden çok yemenizi engelleyecektir. Ayrıca salatadan alacağınız lif bağırsak tembelliğinizi rahatlatacağı için kilo vermenizde yardımcı olacaktır. Salatanıza mutlaka 1 tatlı kaşığı yağ ekleyin. Çünkü yağda çözünen vitaminleri almanız salatanıza yağ ekleyerek mümkün olacaktır. Fakat salatanıza daha fazla yağ ve sos eklemeyiniz.<br />
<br />
<b>Pide yerine tam buğday, siyez ya da tam tahıllı ekmek tüketin</b></div><div><b><br /></b>
Pide beyaz ekmek olduğundan, kan şekerinde ani artışa neden olduğunu söyleyen Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi Beslenme ve Diyet uzmanı Merve Öz, “ Ne yazık ki iftarda sıcak pide lezzeti nedeniyle sınırlar da aşılabiliyor. Bu durumda gereksiz karbonhidrat tüketimine neden olur. Pide yerine en kaliteli karbonhidrat olan ekmek tüketilmelidir. Fakat tüketeceğiniz ekmek tam buğday, siyez, tam tahıllı, çavdar ekmeği olmalıdır. Kansızlık problemi yaşanmıyorsa kepek ekmeği de tüketilebilir” diyor.<br />
<br />
<b>Pilav, makarna, patates yerine ekmek ya da bulgur pilavı tüketin</b></div><div><b><br /></b>
En kaliteli karbonhidrat ekmek olduğundan pilav, makarna ve bulgur pilavı yerine ilk önerim ekmek olacaktır. Çünkü tam buğday ekmeği gibi kaliteli ekmekler hem doygunluğu artıracak hem de kan şekerinde ani artışlara neden olmayacaktır. İkinci önerim ise; illa pilav, makarna ve bulgur pilavından birini yiyecekseniz tercihinizi bulgur pilavı yönünde kullanmanız olacaktır. 3 yemek kaşığı pilav, makarna ve bulgur pilavını, 1 dilim ekmek yerine sayabilirsiniz.<br />
<br />
<b>Tatlı ihtiyacınızı meyvelerden karşılayın</b></div><div><b><br /></b>
Ramazan Ayında kilo almanın en önemli nedenlerinin başında tatlı geliyor. Bir dilim baklava 260 kalori iken, 1 porsiyon meyve 60 kaloridir. Bu yüzden; tatlıdan alacağınız kalori yerine vitamin ve mineral deposu meyve tüketiniz. Tatlı tüketecekseniz eğer; şerbetli tatlılar yerine sütlü tatlı veya dondurma tüketiniz.<br />
<br />
Meyveyi 2 saat ara vererek, ara öğün niyetine tüketin. Glisemik indeksi yüksek karpuz, kavun, muz gibi meyveler yerine; glisemik indeksi düşük elma, armut, çilek, erik gibi meyveler tüketebilirsiniz.<br />
<br />
<b>Protein ihtiyacınız için süt, yoğurt, kefir tüketin…</b></div><div><b><br /></b>
Protein yetersiz tüketildiğinde kas erimeleri meydana geliyor. Bu yüzden protein ihtiyacın karşılanması önem arz ediyor. İftarda, sahurda ya da ara öğün olarak süt ve süt ürünleri tüketebilirsiniz. 1 su bardağı süte, mevsim meyvelerinden olan 8-10 tane çilek ve 1 tatlı kaşığı balı ekleyerek blendrdan geçirerek harika bir ara öğün oluşturabilirsiniz. Hazırladığınız çilekli sütü tatlı yerine de tüketebilirsiniz.<br />
<br />
<b>Bağırsak tembelliğine dikkat edin</b></div><div><b><br /></b>
Düzenli olarak tuvalete çıkmak ve bağırsaklarınızı temiz tutmak vücut sağlığınız için çok önemli bir faktördür. Bağırsak tembelliği için lifli yiyeceklerin tüketilmesi gerektiğini belirten Uzm. Dyt. Merve Öz, “Bu noktada sahurda ve iftarda tüketeceğiniz salata önem kazanmaktadır. Pazar tezgâhlarından kalmak üzere olan ve insülin kaynağı olan yer elması bağırsağınızı çok rahatlatacaktır.” Diyor. Bununla birlikte sahurda ya da ara öğünde kefire yer verilmesinin yarar sağlayacağını hatırlatan Uzm. Dyt. Merve Öz, diğer önerilerini şöyle sıralıyor: “Kuru kayısı, kuru erik, kuru incir, armut bağırsaklarınızı rahatlatan meyveler arasında yer almaktadır. Bağırsak tembelliğini uzun süredir yaşıyorsanız gece yatmadan ılık suyun içine 3 adet kayısı atınız. Sahura kalktığınızda suyu içip kayısıları yiyebilirsiniz. Kuru kayısı glisemik indeksi yüksek bir meyve olduğundan şeker hastaları bu tarifi dikkatli uygulamalıdır.”<br />
<br />
<b>Orucunuzu Su ile Açın</b></div><div><b><br /></b>
Yeterli su tüketimi, metabolizmanın hızını artırdığı ve iştahı azalttığı için kilo vermede de en önemli yardımcılardan birini oluşturuyor. İftarı da bir bardak ılık suyla açmak tokluk hissini artıracağı için daha az yemenize yardımcı olacak. Günlük olarak alınması gereken su miktarının kişinin kilosunu 30 ml ile çarparak bulabileceğini hatırlatan Dyt. Merve Öz, “Günlük almanız gereken su miktarını hesapladıktan sonra bu miktarı, iftar ile sahur arasında tüketmeye özen gösterin.<br />
<br />
<h3>
Duygusal Açlığınızı Fark Edin</h3>
<br />
<blockquote class="tr_bq">
Ramazan Ayının duygusal açlığın fark edilmesi açısından da en uygun zaman olduğunu söyleyen Dyt. Merve Öz, “Birden aklınıza, açlığınızı giderecek yiyecekler yerine; çikolata, bisküvi gibi gıdaları yemek geliyorsa bu durumunuz duygusal açlıktan kaynaklanıyordur. Aslında bu yöntem farkında olmadan, o an yaşadığınız stres ya da olumsuz duyguyu geçici olarak rahatlatmak için kullanılır. Eğer kendinizde bu şekilde duygusal bir açlık fark ettiyseniz önlem almanız gerekir.” diye konuşuyor.<br />Duygusal açlığı gidermek için, kişinin kendini yemekle meşgul etmek yerine, başka uğraşlar bulması gerektiğini anlatan Dyt. Merve Öz, sözlerine şöyle devam etti: “Yürüyüş yapmak, kahve içmek, kitap okumak, müzik dinlemek, dans etmek bu uğraşlardan olabilir. Ayrıca ortam değiştirmek, nefes egzersizi yapmak da etkili olacaktır. Bunları denediğiniz halde başarılı olamazsanız Bilişsel Davranışçı Terapi İle Sağlıklı ve Kalıcı Zayıflama Programı yarar sağlayacaktır.”</blockquote>
<br /></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6568977183659983425.post-12659674561597655492024-03-04T23:09:00.000+03:002024-03-04T23:09:51.199+03:00Kolunuz ağrıyor. Ama neden?<span style="font-size: medium;"><img border="0" data-original-height="450" data-original-width="800" src="https://1.bp.blogspot.com/--LS3H88uGhc/XO0Vj2A6ERI/AAAAAAABZtQ/Lxh7h3IWjZooZ0NJug_PgZTk3aM1xGrUwCLcBGAs/s1600/Kolunuz%2BA%25C4%259Fr%25C4%25B1yor.%2BAma%2BNeden.jpg" /><b>Durup dururken başladığını düşündüğünüz kol ağrınızın altında yatan nedenleri biliyor muydunuz? </b></span><div>
<b><br /></b>
Hastane Derindere Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Zafer Volkan Gökçe, kol ağrısının göz ardı edilen nedenlerini anlattı. <br />
<br />
<b>Kalp krizi</b></div><div><b><br /></b>
Kalp krizinin önemli belirtilerinden biri de özellikle göğsün ortasında başlayan; baskı ve nefes darlığına eşlik eden kol veya omuz ağrısıdır. Kısa süreli olabileceği gibi uzun süreli de olabilir. Mide, çene, sırt veya boynunuzda da ağrı oluşabilir. Bu belirtileri fark ederseniz gecikmeden hemen hastaneye başvurun.<br />
<br />
<b>Karpal Tünel Sendromu</b></div><div><b><br /></b>
Dokuz tendon ve bir sinir, ön kolunuzdan avucunuza giden karpal tünel adı verilen bir tüpten geçer. Mesajlaşma, çok uzun süreli klavye kullanma, video oyunları, elde bulaşık yıkama gibi tekrarlanan hareketler bu alana zarar vererek sinirleri zorlayabilir. Özellikle önkolda ağrı şeklinde görülen belirtilere uyuşukluk, karıncalanma eşlik edebilir. Kavramanızdaki zayıflamayı fark ediyorsanız gecikmeden bir uzmana başvurun. <br />
<br />
<b>Tendinit</b></div><div><b><br /></b>
Bir tornavidayla vidayı sıkarken, bahçenizdeki yabani otları çekerken veya bir çarkı döndürmek gibi sürekli tekrarlayan hareketler kaslarınızı kollarınızdaki kemiklere bağlayan tendonlarda hasara neden olarak kolunuzu zayıf hissetmenize yol açar. Tenis, squash gibi sürekli aynı hareketi yapan sporcularda görülen bu sağlık problemi aynı zamanda tenisçi dirseği olarak da bilinir. <br />
<br />
<b>Burkulma</b></div><div><b><br /></b>
Düştüğünüzde ya da kolunuzu bir yere vurduğunuzda eklem içindeki kemikleri birbirine bağlayan bağ dokusunda yırtıklar oluşabilir. Şişme, morarma ve kullanım zorluğu gibi belirtilerle kendini gösteren bu durumda öncelikle kolunuzu dinlendirin ve soğuk kompres yapın. Dinlenmenize ve komprese rağmen ağrınız azalmıyorsa mutlaka hekime başvurun. <br />
<br />
<b>Gerginlik</b></div><div><b><br /></b>
Kolunuzdaki kas veya tendonları çekebilir veya yırtabilirsiniz. Genellikle, dirsek, bilek veya omzunuz gibi bir eklemi gereğinden fazla uzatmaya çalıştığınız durumlarda ortaya gerginlik çıkar. Fizik tedavi süreci ağrılarınızı azaltmada yardımcı olabilir. <br />
<br />
<b>Çıkık</b></div><div><b><br /></b>
Ani çarpma, düşme, genellikle bileğiniz veya omzunuzun etrafındaki iki kemiği ayırabilir. Çıkık olarak nitelendirilen bu durumda kolunuz ya da bileğinizin şekli garip görünebilir, şişebilir, uyuşuk ve acı verici olabilir. Bazen tendonlara, bağlara veya sinirlere zarar verir. Doktorunuz kemikleri tekrar yerine koymak için itebilir. Bundan sonraki süreçte, dinlenme, buz uygulaması ve fizik tedavi iyileşmenize yardımcı olacaktır. Nadir durumlarda ameliyat gerekebilir.<br />
<br />
<b>Gerilme kırıkları</b></div><div><b><br /></b>
Bacaklarınızda daha yaygın olmasına rağmen, tenis ya da beyzbol topuna vurmak gibi tekrarlanan hareketler, kol kemiklerinizde küçük çatlaklara neden olabilir. Buna neden olan aktiviteyi yaptığınızda ağrı genellikle daha kötüdür. İyileşmesi için 6-8 hafta dinlenmeniz ve hekim kontrolünde olmanız gerekir. Yapmazsanız, tedavisi zor olan daha ciddi hasarlarla karşılaşabilirsiniz. <br />
<br />
<b>Kırık kemik</b></div><div><b><br /></b>
Bir kemik tamamen veya parçalı olarak kırıldığında, ciddi ağrı, şişme ve morarmaya neden olabilir. Spor ve araba kazalarındaki düşmeler ve çarpışmalar genç yaşlarda daha etkiliyken yaş ilerledikçe ayakta dururken düşme bile kol kırıklara yol açabilir. Doktorunuz kemiğinizi tekrar düz tutmaya çalışacak ve alçıya alacaktır; ancak kırık çok kötüyse kemiği birleştirmek için ameliyat olmanız gerekebilir. <br />
<br />
<b>Bursit iltihaplanması</b></div><div><b><br /></b>
Bursa adı verilen küçük sıvı dolgulu keseler kas ile kemik arasındaki sürtünmeyi azaltır. Uygun şekilde ağır yükleri kaldırmama veya top atma gibi aynı hareketi sürekli tekrarlarsanız bu alanlarda iltihaplanma oluşabilir. İltihaplandıktan sonra ağrı, giyinme veya saçınızı taramak gibi basit şeyleri bile yapmak sizin için acı verici hale gelebilir. En çok omuzda görülen bu problem dirsek, bilek ve kemiklerin birleştiği alanlarda da görülebilir. <br />
<br />
<b>Osteoartrit (Kemik Erimesi)</b></div><div><b><br /></b>
Ekleminizin uçlarını örten ve koruyan kıkırdak zamanla bozulabilir. Bu ağrı ve şişmeye neden olarak eklemin hareket etmesini zorlaştırabilir. Aşınma ve yıpranma, hareketlerinizi de sınırlandırarak yavaşlatır, orta yaşta başlayan bu süreç yaş ilerledikçe daha kötüye giderek yaralanmalara da zemin hazırlayabilir. İlaçlar ve basit egzersizler ağrıyı ve şişliği gidermeye yardımcı olabilir; ancak bu dönemde sağlıklı kilonuzu korumanız, aktif bir hayat sürmeniz tedavinizin olumlu sonuç vermesi için çok önemlidir unutmayın!<br />
<br /></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6568977183659983425.post-26439405587242303722024-03-03T22:05:00.000+03:002024-03-03T22:05:48.457+03:00Hangi kısırlık tedavisi size uygun?<p><span style="font-family: inherit;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: inherit;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-2LEuXWrFCR8/X3xNbWSOLMI/AAAAAAABuBo/zYqRNJNcCL8zdd0k2n4iouea68KxIhZXQCLcBGAsYHQ/s800/Hangi%2Bk%25C4%25B1s%25C4%25B1rl%25C4%25B1k%2Btedavisi%2Bsize%2Buygun.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="Hangi kısırlık tedavisi size uygun?" border="0" data-original-height="488" data-original-width="800" src="https://1.bp.blogspot.com/-2LEuXWrFCR8/X3xNbWSOLMI/AAAAAAABuBo/zYqRNJNcCL8zdd0k2n4iouea68KxIhZXQCLcBGAsYHQ/s16000/Hangi%2Bk%25C4%25B1s%25C4%25B1rl%25C4%25B1k%2Btedavisi%2Bsize%2Buygun.jpg" title="Hangi kısırlık tedavisi size uygun?" /></a></span></div><p></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: inherit;">Çoğu çift, bebek sahibi olmaya çalıştıktan bir yıl sonra başarılı olamıyorsa doktora gitmelidir. 35 yaşın üzerinde bir kadınsanız veya düzensiz bir regl döneminiz varsa - ve 6 aydır hamile kalmaya çalışıyorsanız ama başarılı olamıyorsanız - mümkün olan en kısa sürede bir doktora görünün. Eşiniz de doktora görünmelidir. Büyük ihtimalle kısır olabilirsiniz. Hemen tedaviye başlamalısınız.</span></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></p><h3 style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px; text-align: left;"><span style="font-family: inherit;">Peki hangi kısırlık tedavisi size uygun?</span></h3><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: inherit;">Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Betül Kalay, bu konuda çiftlere önemli tavsiyelerde bulunuyor:</span></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><strong><span style="font-family: inherit;"><br /></span></strong></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><strong><span style="font-family: inherit;">ERKEKLERDE SIK KARŞILAŞILAN SORUNLAR</span></strong></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><strong><span style="font-family: inherit;"><br /></span></strong></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: inherit;">Eğer bir erkekseniz, eşinizin hamile kalmasını zorlaştırabilecek bazı sebepler şunlardır:</span></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: inherit;">- Düşük sperm sayısı</span></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: inherit;">- Zayıf sperm hareketliliği</span></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: inherit;">- Deforme olmuş yapıda sperm</span></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: inherit;">- Sperm kanallarının kapalı olması</span></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: inherit;"><strong></strong></span></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><strong><span style="font-family: inherit;">KADINLARDA EN ÖNEMLİ NEDENLER</span></strong></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><strong><span style="font-family: inherit;"><br /></span></strong></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: inherit;">Kadınların karşılaştığı en yaygın sorunlar şunlardır:</span></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: inherit;">-Düzenli olarak yumurta bırakmayan yumurtalıklar</span></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: inherit;">-Tıkalı fallop tüpleri</span></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: inherit;">-Rahim boynundaki veya rahimdeki sorunlar</span></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: inherit;"><strong></strong></span></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><strong><span style="font-family: inherit;"><br /></span></strong></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><strong><span style="font-family: inherit;">ZAMAN VE İZLEME</span></strong></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><strong><span style="font-family: inherit;"><br /></span></strong></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: inherit;">Bazen hamile kalmak istediğinizde zamanlama karşılaşılan başlıca zorluklar arasında ilk sırada yer alır. Seks yapmak için en iyi günleri tahmin eden bir evde yumurtlama testini kullanmayı deneyebilirsiniz. Yumurtalıklarınız yumurta bırakmadan önce hormonlarda bir artış olduğunu fark eder. Testi birkaç gün içinde tekrar yapmanız gerekebilir.</span></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><strong><span style="font-family: inherit;"><br /></span></strong></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><strong><span style="font-family: inherit;">YUMURTLAMA SORUNLARI</span></strong></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><strong><span style="font-family: inherit;"><br /></span></strong></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: inherit;">Normalde ‘yumurtlayamıyor’ yani yumurtalıklarınızdan yumurta salamıyorsanız, tıp size yardımcı olacaktır. Bu durumda en yaygın ilaç seçimi klomifendir. Bunu alan kadınların yaklaşık yarısı, genellikle üç döngü içinde hamile kalmaktadır. İkizlere (veya daha fazlasına) hamile kalma olasılığınızın daha yüksek olduğunu unutmayın çünkü bu, yumurtalıklarınızın bir seferde birden fazla yumurta salmasına neden olur.</span></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><strong><span style="font-family: inherit;"><br /></span></strong></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><strong><span style="font-family: inherit;">ENJEKTE EDİLEBİLİR HORMONLAR</span></strong></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><strong><span style="font-family: inherit;"><br /></span></strong></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: inherit;">3 ila 6 ay klomifen aldıktan sonra yine de hamile kalmazsanız, doktorunuz yumurtlamanıza yardımcı olmak için doğurganlık hormonu iğneleri önerebilir. Aralarından seçim yapabileceğiniz çok çeşitli ilaçlarınız vardır ve işe yaramaktadırlar.</span></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><strong><span style="font-family: inherit;"><br /></span></strong></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><strong><span style="font-family: inherit;">TIKALI/KAPANMIŞ FALLOP TÜPLERİ İÇİN CERRAHİ UYGULAMA</span></strong></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><strong><span style="font-family: inherit;"><br /></span></strong></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: inherit;">Bazen yara izleri yumurtaların fallop tüplerinizden aşağı inmesini engeller. Endometriozis denen bir rahatsızlığınız varsa veya pelvik enfeksiyonu veya ameliyat geçirdiyseniz aynı durum olabilir. Doktorlar bu yara dokusunu ameliyatla çıkarmaya çalışabilir, bu da bebek sahibi olma olasılığınızı artırabilir.</span></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><strong><span style="font-family: inherit;"><br /></span></strong></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><strong><span style="font-family: inherit;">RAHİM İÇİ TOHUMLAMA</span></strong></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><strong><span style="font-family: inherit;"><br /></span></strong></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: inherit;">Birçok doğurganlık problemini tedavi etmek için uygulanan popüler bir işlemdir. Doktorlar siz yumurtlarken spermi rahminize yerleştirir, ancak yumurtanın kendisine değil. Yumurtlamayı tetiklemek için ilaç almanız da gerekebilir.</span></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><strong><span style="font-family: inherit;"><br /></span></strong></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><strong><span style="font-family: inherit;">TÜP BEBEK</span></strong></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><strong><span style="font-family: inherit;"><br /></span></strong></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: inherit;">Bu seçenek, diğer kısırlık tedavileri işe yaramadığında umut vermektedir. İşlem; bir laboratuvarda doğrudan yumurta ve spermi birleştirir. Doktorlar ise daha sonra büyüyen embriyoları rahminize yerleştirir. Gebelik oranları 43-44 yaş arası kadınlar için yüzde 10, 35 yaş altı kadınlar için yüzde 47.</span></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><strong><span style="font-family: inherit;"><br /></span></strong></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><strong><span style="font-family: inherit;">ICSI NEDİR?</span></strong></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><strong><span style="font-family: inherit;"><br /></span></strong></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: inherit;">Doktorlar, spermi laboratuvarda doğrudan yumurtaya enjekte edebilir. ICSI (intrasitoplazmik sperm enjeksiyonu) adı verilen bu teknik, bir erkeğin sperm sayısı çok düşük olduğunda veya spermi iyi hareket etmediğinde yardımcı olmaktadır. Döllenen yumurta hazır olduğunda normal tüp bebek sürecinden geçirilir ve kadının rahmine yerleştirilir.</span></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><strong><span style="font-family: inherit;"><br /></span></strong></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><strong><span style="font-family: inherit;">BLASTOKİST TRANSFERLİ TÜP BEBEK İŞLEMİ</span></strong></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><strong><span style="font-family: inherit;"><br /></span></strong></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: inherit;">Standart tüp bebek işleminde doktorlar embriyoları 2-8 hücreli aşamaya geldiklerinde rahminize aktarırlar. Ancak bu prosedürde embriyolar önce 5 gün büyür. Doktorlar buna blastokist adını vermektedir ve rahminize koymak için içlerinden en sağlıklı olanı veya ikisini seçerler. Bu durum, üçüz olma şansını ortadan kaldırır.</span></p><p style="background-color: white; color: #1c2b28; font-family: Roboto, RobotoDraft, Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; margin: 0px; padding: 0px;"><br /></p>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0Türkiye38.963745 35.24332210.653511163821157 0.08707199999999915 67.273978836178856 70.399572tag:blogger.com,1999:blog-6568977183659983425.post-77364095316501205232024-02-29T17:12:00.000+03:002024-02-29T17:12:03.476+03:00Konsantrasyon bozukluğu, ‘Beyin sisi’ <div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgCKrgVOupG-qrNm57yTlJ8_hKO5lL5fU6OwfMmfhAZNakHk-T2qY6URV4jt12sZ6EndYRNgQp4HcQlkC4cH6HS7SfuERqGxEnG6_7-pSMQPMGRaYFLlMmz9ETISqgRBrfYr4_IrJmNYaqQFvJ_AoiOQAAxezwJSoMUjfYsnIP3zcXSJ6Depyp55FNIIQ/s800/Konsantrasyon%20bozuklu%C4%9Fu,%20%E2%80%98Beyin%20sisi%E2%80%99.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="Konsantrasyon bozukluğu, ‘Beyin sisi’" border="0" data-original-height="540" data-original-width="800" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgCKrgVOupG-qrNm57yTlJ8_hKO5lL5fU6OwfMmfhAZNakHk-T2qY6URV4jt12sZ6EndYRNgQp4HcQlkC4cH6HS7SfuERqGxEnG6_7-pSMQPMGRaYFLlMmz9ETISqgRBrfYr4_IrJmNYaqQFvJ_AoiOQAAxezwJSoMUjfYsnIP3zcXSJ6Depyp55FNIIQ/s16000/Konsantrasyon%20bozuklu%C4%9Fu,%20%E2%80%98Beyin%20sisi%E2%80%99.jpg" title="Konsantrasyon bozukluğu, ‘Beyin sisi’" /></a></div><b>Beyin sisi ise; ‘Fibromiyalji’ habercisi olabilir…</b></div><div><br /></div><div>Bulunduğunuz çevreden anlık kopuyorsanız nedeni; beyin sisi olabilir. Bazen kendinizi boşlukta gibi hissedersiniz, bazen konuşurken sanki farklı bir dilde bir şey anlatacakmış da, o kelimeyi hatırlamak ister gibi beklersiniz donar kalırsınız veya etraftaki olaylardan konuşulanlardan uzak sanki orada değilmiş gibi boş boş bakarsınız.</div><div><br /></div><div>Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Mehmet Portakal, özellikle covid19 rahatsızlığı sonrası pek çok kişinin maruz kaldığı ‘Beyin sisi’ nin genel zamanlarda da karşımıza çıkma olasılığını ifade ederken, teşhis ve tedavi yöntemleri hakkında bilgiler sundu. </div><div><br /></div><div>Beyin sisinin sebepleri arasında öncelikle, ‘Magnezyum – D ve B vitamini eksikliği, şeker ve karbonhidratlı beslenme şekli, hazır paket gıda tüketimi, tiroid rahatsızlıkları, aşırı kafein tüketimi, şeker hastalığı, demir eksikliğinden kaynaklanan kansızlık durumu, yoğun tempoda çalışmanın getirdiği uyku ve stress sorunları sıralanabilir. Bu sebeplere yönelik tetkiklerın tespit edilmesi ve tedavi sürecinin kişiye özel belirlenmesi son derece önemli. </div><div><br /></div><div>Beyin sisinin tetiklenmesi, Fibromiyalji’de mitokondri fonksiyon bozukluğu, inflamasyon ve bağırsak problemleri beynin oksijenlenmesini de azaltmasından kaynaklanıyor. Bu sebeple beyin ağlarında sık görülen dalgalanmalar, beynin odaklanması ve konsantrasyonu zorlaştırabilir. Çalışmalar, bu ağlarda artan elektriksel aktivite olduğunda, bir kişinin ağrısının yoğunlaştığını, zihinsel fonksiyonların azaldığını göstermektedir.</div><div><br /></div><div>Fibromiyalji hastalarının dikkatleri dağınıktır. Kolayca hatırlayabildiklerini unuturlar, konsantre olmakta zorlanırlar. Bedensel uyuşuklukla beraber zihinsel üretim de yavaşlar, beyin sisi, akıl durgunluğü, dalgınlık, sinirlilik, depresyon, iç sıkıntısı gibi belirtiler gösteren ve günlük yaşam aktivitelerinde fonskiyonel kayıplara yol açan bir durumlar olabilir.</div><div><br /></div><div>Önerimiz: Biz böyle durumlarda kişiye göre bir tedavi programı oluşturarak bütüncül yaklaşımla hem bedenin ihtiyaçlarını yerine koymayı, fonksiyonel tıp planlamaları ile eksikleri planlamayı, hem de gerekiyorsa ruhsal zihinsel yorgunluklar için psikoterapi desteklerini birlikte programlanması gerektiğini düşünüyoruz. Detoks, doğru tıbbi beslenme, damardan glutatyon ALA vb ile beyni ve tüm hücreleri besleyen vitamin kokteylleri, Biorezonans TMS Osteopati oksijen ozon tedavisi Fitoterapi mezoterapi aromaterapi hacamat sülük tedavileri, nöralterapi, akupunktur gibi oksijenlenmeyi artırıcı uygulamalar, uygun egzersizler vb diğer hayat tarzı planlamaları size uygun olmalı.</div><div><br /></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6568977183659983425.post-38603457967628918032024-02-29T17:10:00.000+03:002024-02-29T17:11:14.677+03:00Çocuğunuzun ateşi varsa dikkat etmeniz gereken 6 kural<div style="background-color: white; color: #222222; font-size: small;"><a data-saferedirecturl="https://www.google.com/url?q=https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMSDS_MI7KI-6yCITuXiGwI4nXWslUiPBIvasG90DoK4yitZyIf5mI_4KwpupBoYQ7LBW0ofKHgc3DFeMTZvDliyWv2_7z4p76TMxPHJRHSOTAq-95NfaF9vGR8kgqGn5Eyd4llzJuy8GWXdgJjsaZZNCng_Qk1_88lQAAxvH0Gq1rD1_TvzmozrH_Ng/s800/Cocugunuzun-Atesi-Varsa-Dikkat-Etmeniz-Gereken.jpg&source=gmail&ust=1709302101688000&usg=AOvVaw1VFE8UAybmptX2xYeBWtI4" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMSDS_MI7KI-6yCITuXiGwI4nXWslUiPBIvasG90DoK4yitZyIf5mI_4KwpupBoYQ7LBW0ofKHgc3DFeMTZvDliyWv2_7z4p76TMxPHJRHSOTAq-95NfaF9vGR8kgqGn5Eyd4llzJuy8GWXdgJjsaZZNCng_Qk1_88lQAAxvH0Gq1rD1_TvzmozrH_Ng/s800/Cocugunuzun-Atesi-Varsa-Dikkat-Etmeniz-Gereken.jpg" style="color: #1155cc;" target="_blank"><span style="font-family: inherit;"><img alt="Çocuğunuzun ateşi varsa dikkat etmeniz gereken 6 kural" border="0" class="CToWUd" data-bit="iit" src="https://ci3.googleusercontent.com/meips/ADKq_NaO5QoaukuJDj3B-LKVBfhSy9TP0EKiENllyvQXOQ_tS65o3Hz2ASyTXZhQHUPLzwrC25pKOCBpYXFhtyZRrsKe8D5rs-jf2eUKYmyR8HCai9ml8B0XKZvplZAFJ4zuwi5Fw7BM_8zkyaPGvl95SOnTA8VV1pjsXnI8T0OkfZJphtN1oOaT-qXeiyXBkenxvtOYliWf_8_auRY7hxv3URaK69HyTYp1HE2Nz9_aKZ3usKVWOPetStNA8SUp9H5vniA3gtF8VNAsvnpWiZpQ9M9s8AUHheyoe5HEQsGDW28smH8R9T7mgC1KmuwcLc-vJUx9AQdOZWqh-YQ_hC_8mIy3sSNvH2D7Oa7Wy6ff8geSG3SfzbWnG8m1dzF4xzWBAZdPd_gulZ1zKkbU24W3QXvKa45gTYu6gM-kgtyY1PyjGs3tu3Hyq6g=s0-d-e1-ft#https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMSDS_MI7KI-6yCITuXiGwI4nXWslUiPBIvasG90DoK4yitZyIf5mI_4KwpupBoYQ7LBW0ofKHgc3DFeMTZvDliyWv2_7z4p76TMxPHJRHSOTAq-95NfaF9vGR8kgqGn5Eyd4llzJuy8GWXdgJjsaZZNCng_Qk1_88lQAAxvH0Gq1rD1_TvzmozrH_Ng/s16000/Cocugunuzun-Atesi-Varsa-Dikkat-Etmeniz-Gereken.jpg" title="Çocuğunuzun ateşi varsa dikkat etmeniz gereken 6 kural" /></span></a></div><span style="font-family: inherit;"><br style="background-color: white; color: #222222;" /></span><div style="background-color: white; color: #222222;"><b><span style="font-family: inherit;">Kış aylarında bulaşıcı hastalıkların da görülme oranı artıyor. </span></b></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;">Covid-19 pandemisi nedeniyle de aileler çocukların ateşinin çıkması durumunda normalden daha fazla paniğe kapılıyor. Bebeklerde 38 dereceyi geçen ve 48 saatten uzun süren ateş yükselmesinin ciddiye alınması gerekiyor. Öncelikle ateş ölçümünün doğru şekilde yapılması öneriliyor ve endişe ile yanlış uygulamalardan kaçınılarak ateşin nasıl düşürülebileceğinin bilinmesi önem taşıyor. Memorial Antalya Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Mümine Türksoylu, çocuklarda yüksek ateş durumunda doğru müdahale için önemli önerilerde bulundu.</span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><b><span style="font-family: inherit;">Ateşi nasıl ölçtüğünüze dikkat edin</span></b></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;">Çocuklarda normal vücut ısısının 36.5-37 derece olması gerekir ve bu değerin üzerindeki durumlar “ateş” olarak adlandırılır. Koltuk altından ölçümlerde 37.5 derecenin, makattan yapılan ölçümlerde 38 derecenin, kulaktan yapılan ölçümlerde ise 37.8 derecenin üzerinde bir ateş var ise; bebeğin ateşinin yükseldiği söylenebilir. Bebeğin vücut ısısı; ortama, kıyafete göre ya da sabah ve akşam saatlerine göre değişiklik gösterebilmektedir. Özellikle saat 17.00-18.00 arasında vücudun ısısının yüksek olduğu tespit edilmiştir. Dolayısıyla; her ısı değişikliği bir hastalığa işaret etmiyor olabilir. </span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><b><span style="font-family: inherit;">48 saatten uzun süren ateşe dikkat!</span></b></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;">Bebeklerde 1,5-2 yaşına kadar devam eden aşı döneminde yüksek ateş bir yan etki şeklinde görülebilir. Aşı sonrası görülen ateş normaldir; ancak çok yüksek olmaması gereken bu ateş 38 dereceyi geçip, 48 saatten uzun sürer ise vakit kaybetmeden doktora başvurmak gerekir. Öte yandan boğaz, kulak, sinüzit, akciğer enfeksiyonu gibi durumlar veya diş çıkarma dönemleri ateşe neden olabilirken; romatizmal hastalıklar, hematolojik ve onkolojik rahatsızlıklar da yüksek ateş sebebi olabilir.</span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><b><span style="font-family: inherit;">İlk 3 ay çok önemli!</span></b></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;">Özellikle bebeğin doğumundan sonraki ilk 3 ay boyunca ateşin yükseldiği fark edilince, bu dönemde bağışıklık sistemi de tam olarak gelişmediği için, bebek hemen doktora götürülmelidir. 3 ayı geçen bebeklerde, eğer ateş 24 saat sonrasında devam ediyorsa, bir doktorun muayenesi şarttır. Ateş yüksekliğine, kusma, bulantı, ishal gibi bulgular da eşlik ediyorsa durumun ciddiyeti algılanmalıdır. </span></div><div style="background-color: white; color: #222222; font-size: small;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><h3 style="background-color: white; color: #222222;"><span style="font-family: inherit;">Ateşli nöbet geçiren çocuklarda bunlara dikkat edilmeli</span></h3><div style="background-color: white; color: #222222;"><ul><li style="margin-left: 15px;"><span style="font-family: inherit;">Çocuklar ateşlendiğinde düzenli ateşleri ölçülmeli, gerekli görülürse ateş düşürücü ilaç verip, üzerindeki kıyafetler inceltilmelidir.</span></li><li style="margin-left: 15px;"><span style="font-family: inherit;">Ateş düşürücü ilacın etkisi 1 saatten önce başlamaz ve tam etkisi ise 3-4 saatin sonunda ortaya çıkar. Bu yüzden panik yapılmamalıdır.</span></li><li style="margin-left: 15px;"><span style="font-family: inherit;">Ateş düşürücü verdikten sonra eğer ateş 38.5-39 civarına ulaşıyorsa, ılık suyla vücuduna kompres yapmak ateşin düşmesine yardımcı olur. </span></li><li style="margin-left: 15px;"><span style="font-family: inherit;">Ateşi yüksek olan çocuğun su kaybının fazla olacağı, iştahının azalacağı akılda tutularak bol sıvı verilmeye çalışılmalı, yemek konusunda ısrarcı olunmamalıdır.</span></li><li style="margin-left: 15px;"><span style="font-family: inherit;">Çocuk eğer ateşli havale nöbeti geçiriyorsa 3 - 4 dakika içinde sona erecektir.</span></li><li style="margin-left: 15px;"><span style="font-family: inherit;">Nöbet daha uzun sürüyorsa 112 aranıp yardım istenmelidir. </span></li></ul></div><div style="background-color: white; color: #222222; font-size: small;"><span style="font-family: inherit;"> </span></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6568977183659983425.post-68638885199212311752024-02-26T18:39:00.000+03:002024-02-26T18:39:00.697+03:00Özellikle yutkunmayla çok artıyorsa…<a href="https://4.bp.blogspot.com/-q8lTKX4YTLE/WjJyvgZhSRI/AAAAAAABGes/61Gsm0wNeEAWwXu72H-lqg2yy1IQ7Ji-ACLcBGAs/s1600/%25C3%2596zellikle%2Byutkunmayla%2B%25C3%25A7ok%2Bart%25C4%25B1yorsa%25E2%2580%25A6.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img border="0" src="https://4.bp.blogspot.com/-q8lTKX4YTLE/WjJyvgZhSRI/AAAAAAABGes/61Gsm0wNeEAWwXu72H-lqg2yy1IQ7Ji-ACLcBGAs/s1600/%25C3%2596zellikle%2Byutkunmayla%2B%25C3%25A7ok%2Bart%25C4%25B1yorsa%25E2%2580%25A6.jpg" /></a><b>Havaların soğumasıyla birlikte virüs kaynaklı boğaz enfeksiyonları kapımızı çalmaya başladı. </b><br />
<br />
Bizi iş, sosyal ve günlük hayatımızdan alıkoyacak şekilde şiddetli seyredebilen bu hastalıklar tedavi edilseler bile boynun ön kısmında yer alan tiroitlere sıçrayarak "subakut tiroidit", bir başka deyişle ağrılı tiroit iltihabına neden olabiliyorlar. Bu hastalığın tanısı aslında kolay konulmakla birlikte benzer belirtileri nedeniyle farenjit, grip, kulak iltihabı ile diş iltihabı gibi boğaz ağrısı yapan ve daha sık görülen diğer hastalıklarla karıştırılabiliyor.<br />
<br />
Acıbadem International Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Dr. Bilge Ceydilek tanının gecikmesi sonucunda ağrılı sürecin 2-3 ay boyunca devam edebileceği, hatta bazı hastalarda kalıcı tiroit bezi yetmezliği (hipotiroidi) gelişebileceği uyarısında bulunuyor. Endokrinoloji ve Metabolizma Uzmanı Dr. Bilge Ceydilek bu nedenle son 1-2 ay içinde grip veya nezlenin ardından aniden, özellikle yutkunmayla çok artan, boynun ön kısmına dokundurtmayacak kadar ağrı gelişmesi ve bunun beraberinde yoğun halsizlik olması durumunda endokrinoloji uzmanına başvurulması gerektiğini belirterek, "Erken tanı sayesinde gereksiz yere kutu kutu antibiyotik kullanımının önüne geçilebiliyor. Ayrıca hastanın kötü bir hastalık şüphesiyle günlerini panik halde geçirmesi de önlenmiş oluyor" diyor.<br />
<br />
<b>Kadınlarda 3-4 kat daha sık görülüyor</b><br />
Ağrılı tiroit iltihabında boynun ön kısmında yer alan ve görevi tiroit hormonu üretmek olan tiroit bezinde virüs ya da bakteri olmuyor. Aksine vücut, ağrının ortaya çıkmasından 2-8 hafta önce farenjit-grip-nezle gibi bir üst solunum yolu enfeksiyonu sırasında virüsle karşılaşmış ve daha sonra enfeksiyon gerilemiş oluyor. Bu enfeksiyon sırasında aktifleşen bağışıklık sistemi hücrelerinin durdurulamaması ve tiroit bezini işgal ederek tiroit hücrelerine karşı da bir reaksiyon oluşturması sonucunda subakut tiroidit (ağrılı tiroit iltihabı) gelişiyor. Genellikle 20-50 yaş aralığında görülen ağrılı tiroit iltihabı kadınlarda 3-4 kat daha sık görülüyor. Ancak hastalığın kadınlarda neden daha sık görüldüğüne dair belirgin bir neden bilinmiyor.<br />
<br />
<b>En tipik belirtisi aniden başlayan ağrı</b><br />
Boynun ön bölgesinde birdenbire gelişen ağrı, tiroit iltihabının tipik belirtilerinden birini oluşturuyor. Ağrının çiğneme ve yutkunmayla şiddetlendiğini belirten Endokrinoloji ve Metabolizma Uzmanı Dr. Bilge Ceydilek, "Bu bölgeye dokunmak bile oldukça acı verici olabiliyor. Ağrı sadece boyun bölgesinde sınırlı kalmıyor, çeneye ve kulağa doğru yayılabiliyor" diyor. Genellikle tek tarafta başlayan ağrı zamanla azalırken aynı şiddetle boynun diğer yarısında da görülmeye başlıyor. Hastanın çoğunlukla günlük işlerini yapmasını önleyecek kadar şiddetli gelişen halsizlik veya yorgunluk da tiroit iltihabının diğer belirtilerinden. Bunlara eklem ağrıları ve kas ağrıları eşlik edebiliyor. Grip ya da nezle oluyormuş gibi bir kırgınlık hali ve 37-38 derece civarında hafif ateş yüksekliği görülebiliyor. Beraberinde burun akıntısı ve öksürük gibi şikayetler oluşmuyor. Boyun ön bölgesindeki ağrı nedeniyle yutma güçlüğü de gelişebiliyor. Kalıcı tiroit kitlelerinin aksine hastalık iyileştikçe bu büyüme ve sertlik de düzeliyor.<br />
<br />
<b>Metabolizmadaki dengesizlik sinirleri harap ediyor</b><br />
Tiroit bezi iltihabında tiroit bezi birkaç hafta hızlı, ardından normal ve daha sonra birkaç hafta da tam aksine yavaş çalışmaya başlıyor. Dr. Bilge Ceydilek bu döngünün metabolizmayı yorduğuna ve bunun sonucunda kişiyi endişeye sürükleyen bir dizi sağlık problemleri geliştiğine dikkat çekerek şu bilgileri veriyor:<br />
<br />
"Tiroit hormonlarının fazla salgılanması nedeniyle metabolizma hızlanınca ani kilo kayıpları olurken, kalp ritminin hızlanmasıyla birlikte de kalpte çarpıntı gelişebiliyor. Bu durumda sıcak ortamlara tahammülsüzlük, terleme, ellerde titreme ve sinirlilik-kaygı hali oluşuyor. Uykusuzluk ile dikkat eksikliği de görülebiliyor. Tiroit hücrelerinin hasarı nedeniyle artan tiroit hormonları gün geçtikçe normal seviyeye geriliyor. Bunun sonucunda da ilk tablonun tam tersi bir durum ortaya çıkabiliyor. Metabolizma yavaşlamaya başlayınca kilo alımı oluşabiliyor. Vücutta özellikle göz çevresi ve bacaklarda şişlikler gelişebiliyor. Tabloya; uyku hali, unutkanlık ve konsantrasyon problemleri, ciltti kuruluk ile saç dökülmesi eşlik edebiliyor. Tanısı çok geciken hastaların yüzde 50'sinde tiroit hormon azlığı (hipotiroidi) ortaya çıkabiliyor. Uygun tedaviye rağmen hastaların yüzde 10'unda hipotiroidi kalıcı hale dönüşebiliyor"<br />
<br />
<b>İstirahat etmek şart</b><br />
Başlangıç döneminde günlük hayatı devam ettiremeyecek ve istirahat gerektirecek kadar problem yaratabilen bu hastalık çoğu zaman 2-3 ay içinde kendi kendini sınırlıyor. Endokrinoloji ve Metabolizma Uzmanı Dr. Bilge Ceydilek istirahat etmenin tedavinin en önemli kısmını oluşturduğuna işaret ederek "Hastaların büyük çoğunluğu istirahat ve uygun ilaç tedavisiyle kalıcı olarak iyileşiyor. Küçük bir kısmında ise tedavi kesildikçe tekrar eden bir durum görülebiliyor. Bu hastalarda tedavi 1-2 aydan daha uzun sürebiliyor. Çok nadiren de olsa tiroit ameliyatı gerekebiliyor" diyor.<br />
<br />VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6568977183659983425.post-38549930086257064612024-02-26T18:37:00.000+03:002024-02-26T18:37:53.826+03:00Bu baharatlar bağışıklık sistemini destekliyor <div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-HAX-2aUTmak/YX-OkWrcUCI/AAAAAAAB9Q0/YCl0zOaj05cTJthwLR8V6CN9fpbz9i8OACLcBGAsYHQ/s800/Bu%2Bbaharatlar%2Bba%25C4%259F%25C4%25B1%25C5%259F%25C4%25B1kl%25C4%25B1k%2Bsistemini%2Bdestekliyor.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="Bu baharatlar bağışıklık sistemini destekliyor" border="0" data-original-height="450" data-original-width="800" src="https://1.bp.blogspot.com/-HAX-2aUTmak/YX-OkWrcUCI/AAAAAAAB9Q0/YCl0zOaj05cTJthwLR8V6CN9fpbz9i8OACLcBGAsYHQ/s16000/Bu%2Bbaharatlar%2Bba%25C4%259F%25C4%25B1%25C5%259F%25C4%25B1kl%25C4%25B1k%2Bsistemini%2Bdestekliyor.jpg" title="Bu baharatlar bağışıklık sistemini destekliyor" /></a></div><b><span style="font-size: medium;">Havaların soğumaya başladığı bu günlerde özellikle soğuk algınlığı ve grip gibi hastalıklar da artış gösteriyor. </span></b></div><div><br /></div><div>Mevsim değişikliğinin yol açtığı ısı dengesizlikleri ve okullarda yüz yüze eğitime geçilmesi de hastalıkların yayılmasına zemin hazırlıyor. Bağışıklık sisteminin güçlü tutulması ise Covid-19 dahil tüm hastalıklar için anahtar rol oynuyor. Vücut direncinin artırılmasında sağlıklı beslenme ve doğru gıda seçimi önem taşıyor. Örneğin yemekleri lezzetlendirmek için kullanılan baharatlar aslında besinler kadar bağışıklığı da destekliyor. </div><div><br /></div><div>Memorial Şişli Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden <b><u>Uz. Dyt. E. Tuğba Kumaş</u></b>, baharatların sağlığa faydaları hakkında bilgi verdi. </div><div><br /></div><div><b>Zerdeçal: </b></div><div><b><br /></b></div><div>Zerdeçal vitamin ve mineraller bakımından zengin bir baharattır. A vitamini, E vitamini, β-karoten, C vitamini ve B grubu vitaminleri içermektedir. Zerdeçalın antioksidan, antiviral ve antienflamatuar özelliği bulunmaktadır. Bu etkileriyle zerdeçal bağışıklık sistemini korur ve kuvvetlendirir. İçeriğinde bulunan kurkumin polifenolü sayesinde çeşitli kanserler, antilipidemi, Parkinson hastalığı, mide bağırsak sistemi problemleri, Alzheimer, diyabet, obezite, Multiple skleroz gibi sağlık sorunlarında koruyucu ve tedavici edici etkiye sahiptir.</div><div><br /></div><div><b>Zencefil: </b></div><div><b><br /></b></div><div>Zencefil, C vitamini, magnezyum, kalsiyum, potasyum, sodyum ve fosfor içerir. Yapılan deneysel araştırmalarda zencefilin sahip olduğu antioksidan etkilerin standart antioksidan maddelerle karşılaştırılabilecek kadar yüksek olduğu tespit edilmiştir. İçerdiği C vitamini ile bağışıklığı desteklemektedir. Zencefil soğuk algınlığını önler ve tedavisinde yardımcıdır. Balgam söktürücüdür ve öksürüğe iyi gelir. Soğuk algınlığı ve grip mevsiminde hastalıklara karşı koruyucu olarak da tüketilebilir. Antioksidan etkileri sayesinde bağışıklık sisteminde bir çeper görevi görebildiği, kansere karşı koruyucu olduğu ve yaşlanmayı azaltıcı etkilerinin olduğunu yapılan çalışmalarda gözlenmiştir. Tip 2 diyabetik hastalarda insülin direncini düzenleyerek hastalarda olumlu sonuçlar sağlamıştır. </div><div><br /></div><div><b>Kekik: </b></div><div><b><br /></b></div><div>Kekik esas olarak aromatik bir bitki olarak dünya mutfaklarında sıkça kullanılır ancak tıbbi bir bitki olarak da ön plana çıkmaktadır. Kekik zengin bir lif, kalsiyum, demir, manganez ve A, B6 ve C vitaminleri kaynağıdır. Güçlü bir antibakteriyel ve iltihap önleyicidir ve bu özellikleriyle bağışıklık sistemini desteklemektedir. Özellikle grip, bronşit, boğaz ağrısı, öksürük ve soğuk algınlığı gibi üst solunum yolları hastalıklarında fayda sağlamaktadır. </div><div><br /></div><div><b>Nane: </b></div><div><b><br /></b></div><div>Anti-mikrobiyal etki göstermektedir. Manganez, A ve C vitaminin çok iyi bir kaynağıdır. Aynı zamanda folat, demir, magnezyum, kalsiyum, potasyum, omega 3 yağları ve B2 vitaminlerinden zengindir. A ve C vitaminlerini bolca içeren nane, kuru veya yaş hali ile bağışıklık dostudur. Enfeksiyon giderici etkiye sahip olan nane çayı ile kış mevsimi sağlıklı ve verimli şekilde geçirilebilir.</div><div><br /></div><div><b>Karanfil: </b></div><div><b><br /></b></div><div>Karanfil A, K, E, B6 vitaminleri ile kalsiyum, manganez, potasyum ve sodyum mineralleri bakımından zengindir. Karanfilin antioksidan gücü yüksektir ve çok iyi bir ağrı kesici, bakteri ve iltihap önleyicidir. İçeriğinde ki K ve C vitaminleri bağışıklık sisteminin desteklenmesinde rol oynar. Vücut direncini düştüğü soğuk havalarda karanfil tüketmek, birçok mevsimsel rahatsızlığa karşı koruma sağlar.</div><div><br /></div><div><b>Kırmızı biber: </b></div><div><b><br /></b></div><div>Kırmızı biber, diyetsel antioksidanların (flavonoidler, fenolik asitler, karotenoidler, A vitamini, askorbik asit, tokoferoller) en büyük kaynaklarından biridir. Kırmızı biber aynı zamanda doğal bir antibakteriyel ajan olarak kullanılmaktadır. Bu özellikleriyle bağışıklığı destekler ve güçlendirir. </div><div><br /></div><h3 style="text-align: left;">Bağışıklığı destekleyen ve koruyan baharatlı içecek tarifleri</h3><div><br /></div><div><b><u>Zencefilli Limonlu Yeşil Çay</u></b></div><div><br /></div><div>1 tatlı kaşığı silme yeşil çay</div><div>3 küp taze zencefil</div><div>2 dilim limon</div><div>1 adet çubuk tarçın</div><div><br /></div><div><b>Yapılışı: </b></div><div><br /></div><div>Malzemeleri birlikte kaynatarak tüketebilirsiniz. </div><div><br /></div><div><b><u>Zerdeçallı Ballı Elma Çayı </u></b></div><div><br /></div><div>1 adet elma</div><div>2-3 adet karanfil</div><div>1 adet zerdeçal</div><div>1 çay kaşığı bal </div><div><br /></div><div><b>Yapılışı:</b></div><div><br /></div><div>Elma, karanfil ve zerdeçalı kaynattıktan sonra bal ekleyerek tüketebilirsiniz.</div><div><br /></div><div><b><u>Altın Süt</u></b></div><div><br /></div><div>1 bardak süt (hayvansal veya bitkisel)</div><div>1 çay kaşığı zerdeçal, </div><div>1 çay kaşığı bal ve</div><div>1 tutam karabiber</div><div><br /></div><div><b>Yapılışı: </b></div><div><br /></div><div>Bütün malzemeleri sıcak ya da soğuk sütle karıştırıp tüketebilirsiniz.</div><div><br /></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0